Nazar Ayeti
1 sayfadaki 1 sayfası
Nazar Ayeti
Kur’ân-ı Kerim’in Kalem Suresi’nin son iki ayeti: «nazar ayeti» olarak bilinmektedir. Mealine baktığımızda özet olarak: “O küfre sapanlar Zikr’i işittiklerinde az kalsın Sen’i gözleriyle devireceklerdi. Bir de: «İşte bu bir mecnundur!» diyorlardı. Hâlbuki bu Zikir âlemler için bir öğütten başka bir şey değildir.” şeklinde anlamlandırıldığını görmekteyiz. Kendi atalarına ve benzeri toplumlara gönderilen kitaplardan hiç haberleri olmayan, o kitapların sonuncusundan bir parça işittiklerinde onu okuyanı öldüresiye hedef tahtası yapan cahil bir toplum, elinden gelen kötülüğü geriye koymadan neye gücü yeterse onu yapıyor.
Bununla yetinmiyor, karşısındaki peygamberi delilikle itham ediyor. Hâlbuki bu kitap bir veya birkaç topluma değil bütün âlemlere bir öğüt, bir hatırlatmadır, buyruluyor.
Burada Hazret-i Mevlana’yı ve onun Hazret-i Ebubekir ile Ebu Cehil’i birbirinden ayıran noktayı tespitini görmemiz gerekiyor:
“Ebu Cehil, Hazret-i Ahmed’i görünce: «Hâşimoğulları’ndan çıkmış çirkin bir suret!» dedi.
Hazret-i Peygamber ona buyurdu ki: «İşi azıtmakla beraber doğru söyledin.»
Sıddîk-ı Ekber de O’nu görünce: «Ey güzeller güzeli! Ne doğudansın, ne batıdan! Parlayışın kutlu olsun!» dedi.
Peygamber Efendimiz ona da: «Ey şu kıymetsiz dünya etkisinden kurtulmuş sıddîkım, doğru söyledin.» buyurdu.
Orada bulunanlar: «Ey Efendimiz! Birbirine zıt söyleyen ikisine de: ‘Doğru söyledin.’ buyurdunuz. Sebebini açıklar mısınız?» dediklerinde Efendimiz:
«Ben kudret eliyle cilâlanmış bir aynayım ki güzel-çirkin herkes Bana bakar, kendini görür.» buyurdu. (Mesnevi 1/2370-75) Dolayısıyla bu konuda Ebu Cehil’in sözü de, Ebûbekir’in sözü de doğru idi. Her ikisi de O’na bakıp kendilerini olduğu gibi görüyorlardı. Bu iki kutbu birbirinden ayıran nokta şu idi:
Ebu Cehil’de kendi yapamadığını yapan, kendi ulaşamadığına ulaşan kabiliyete kopkoyu düşman olma duygusu hâkimdi. Ebûbekir’de ise gerçek değere, gerçek kıymete hayran olmak ve kendini O’nun uğrunda feda etme duygusu vardı. Birbirine tamamen zıt bu iki duygu, aynı toplum içinde yaşayan, aynı kültürü almış, aynı soydan gelen bu iki insanı birbirine tamamen zıt iki zirveye taşımış oldu.
O’nu her gördükçe Ebu Cehil’in hasedi arttı, bu feci duygu onu kemire kemire insanlıktan çıkardı, kendini ve sürüklemek istediği toplumunu felâketlere götürdü. Ebubekir ise o eşsiz güzelliği her gördükçe O’ndan aydınlana aydınlana nûr-i mücessem oldu, O’na akrabasından daha yakın olma imkânını buldu, peygamberlerden sonra en üstün insan olma ufkuna ulaştı.
Hazret-i Ebûbekir’i zirveye ulaştıran bu güzellik şahikası, O’na haset gözüyle bakanları çileden çıkardı, çıldırttı. O’nun bu satırları yazan naçiz bendesi de yıllardan beri «nazar ayeti»ni hep O’nun mübarek hilye-i saadeti muhtevasında gördü, öyle kabullendi, öyle inandı. Yıllardan beri de Muallim Naci’nin şu natını evrad edindi:
Hüsn-i Kur’ân’ı görür insan olur hayran Sana
Dest-i kudretle yazılmış hilyedir Kur’ân Sana!
El-hak böyledir. Nazar âyeti, O’nun eşsiz güzelliğinin binlerce delilinden yalnızca bir tanesidir. Buna böyle inanan insanlar, dünya ve âhirette insanların tartışmasız en mutlularındandır.
Ali Hüsrevoğlu
Bununla yetinmiyor, karşısındaki peygamberi delilikle itham ediyor. Hâlbuki bu kitap bir veya birkaç topluma değil bütün âlemlere bir öğüt, bir hatırlatmadır, buyruluyor.
Burada Hazret-i Mevlana’yı ve onun Hazret-i Ebubekir ile Ebu Cehil’i birbirinden ayıran noktayı tespitini görmemiz gerekiyor:
“Ebu Cehil, Hazret-i Ahmed’i görünce: «Hâşimoğulları’ndan çıkmış çirkin bir suret!» dedi.
Hazret-i Peygamber ona buyurdu ki: «İşi azıtmakla beraber doğru söyledin.»
Sıddîk-ı Ekber de O’nu görünce: «Ey güzeller güzeli! Ne doğudansın, ne batıdan! Parlayışın kutlu olsun!» dedi.
Peygamber Efendimiz ona da: «Ey şu kıymetsiz dünya etkisinden kurtulmuş sıddîkım, doğru söyledin.» buyurdu.
Orada bulunanlar: «Ey Efendimiz! Birbirine zıt söyleyen ikisine de: ‘Doğru söyledin.’ buyurdunuz. Sebebini açıklar mısınız?» dediklerinde Efendimiz:
«Ben kudret eliyle cilâlanmış bir aynayım ki güzel-çirkin herkes Bana bakar, kendini görür.» buyurdu. (Mesnevi 1/2370-75) Dolayısıyla bu konuda Ebu Cehil’in sözü de, Ebûbekir’in sözü de doğru idi. Her ikisi de O’na bakıp kendilerini olduğu gibi görüyorlardı. Bu iki kutbu birbirinden ayıran nokta şu idi:
Ebu Cehil’de kendi yapamadığını yapan, kendi ulaşamadığına ulaşan kabiliyete kopkoyu düşman olma duygusu hâkimdi. Ebûbekir’de ise gerçek değere, gerçek kıymete hayran olmak ve kendini O’nun uğrunda feda etme duygusu vardı. Birbirine tamamen zıt bu iki duygu, aynı toplum içinde yaşayan, aynı kültürü almış, aynı soydan gelen bu iki insanı birbirine tamamen zıt iki zirveye taşımış oldu.
O’nu her gördükçe Ebu Cehil’in hasedi arttı, bu feci duygu onu kemire kemire insanlıktan çıkardı, kendini ve sürüklemek istediği toplumunu felâketlere götürdü. Ebubekir ise o eşsiz güzelliği her gördükçe O’ndan aydınlana aydınlana nûr-i mücessem oldu, O’na akrabasından daha yakın olma imkânını buldu, peygamberlerden sonra en üstün insan olma ufkuna ulaştı.
Hazret-i Ebûbekir’i zirveye ulaştıran bu güzellik şahikası, O’na haset gözüyle bakanları çileden çıkardı, çıldırttı. O’nun bu satırları yazan naçiz bendesi de yıllardan beri «nazar ayeti»ni hep O’nun mübarek hilye-i saadeti muhtevasında gördü, öyle kabullendi, öyle inandı. Yıllardan beri de Muallim Naci’nin şu natını evrad edindi:
Hüsn-i Kur’ân’ı görür insan olur hayran Sana
Dest-i kudretle yazılmış hilyedir Kur’ân Sana!
El-hak böyledir. Nazar âyeti, O’nun eşsiz güzelliğinin binlerce delilinden yalnızca bir tanesidir. Buna böyle inanan insanlar, dünya ve âhirette insanların tartışmasız en mutlularındandır.
Ali Hüsrevoğlu
Sensizim5841-
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali :
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30
Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz