Melegim.Forum.St
Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Uyeol10

Join the forum, it's quick and easy

Melegim.Forum.St
Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Uyeol10
Melegim.Forum.St
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Yazarlarin Biyografileri

2 posters

7 sayfadaki 7 sayfası Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7

Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından Sensizim5841 Paz Eyl. 07, 2008 1:21 pm

Mustafa Çalık



1956 yılında Gümüşhane'de doğdu.İlk ve orta öğrenimini Gümüşhane'de tamamladı.1972 yılında Türk Ülkücüler Teşkilatı Gümüşhane Şubesi'nin Denetleme Kurulu'nda bulundu.1975'de Elmadağ MHP İlçe Gençlik Kolları Başkanlığı'na seçildi.1977'de Ülkü Ocakları Genel Merkez Yönetim Kurulu'na seçildi ve Propaganda Masası sorumluluğuna getirildi.1978-1979 yıllarında MHP Araştırma Merkezi ve Parti Okulu'nda vazife yaptı.1978 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.

12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra bir grup arkadaşıyla beraber Yeni Sözcü dergisinin kuruluşunda bulundu ve Fazıl Mustafa müstearıyla köşe yazıları yazdı.1983'te Hamle dergisinin çıkışına katkıda bulundu ve müstear isimle bu derginin yazar kadrosunda yer aldı.1980 yılında Uzman Yardımcısı olarak çalışmaya başladığı Devlet Planlama Teşkilatı'nda 1984'de uzman oldu.1985-1987 yılları arasında ABD'de Denver Üniversitesi'ne bağlı Milletlerarası Çalışmalar Lisansüstü Okulu (GSIS)'da Milletlerarası Politika Master'i yaptı.1989 yılına kadar DPT'de çalışan Çalık aynı yıl görevinden istifa ederek, bir grup arkadaşıyla birlikte Türkiye Günlüğü dergisini yayınlamaya başladı.1981 yılında SBF'de başladığı siyaset ilmi doktorasını, MHP Hareketi'nin Siyasi Sosyolojik ve Kültürel Kaynakları başlıklı bir tez savunarak, 1992 yılında tamamladı.1983-1984 ders yılında Ankara ve Hacettepe üniversitelerinin muhtelif bölümlerinde Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersleri verdi.1996-1997 ders yılında Hoca Ahmet Yesevi Türk-Kazak Üniversitesi'nde Değişim ve Yenileşme Tarihimizin Temel Problemleri başlıklı lisansüstü bir ders okuttu.Halen Türkiye Günlüğü dergisinin Genel Yayın Müdürlüğü'nün yanı sıra Türk Ocakları Yüksek Hars Heyeti azalığı da yapan yazar, 18 Nisan 1999 genel seçimlerinde MHP'den Gümüşhane (ikinci sıra) milletvekili adayı oldu ve az bir oy farkıyla seçilemedi.Yeni Ufuk (1997) ve Ayyıldız (1999) gazetelerinde kısa süre köşe yazarlığı yaptı. Halen BBP Genel başkan Yardımcısı.

ESERLERİ:
*MHP Hareketi/ Kaynakları ve Gelişimi Cedit Yayınları Ankara 1996
*Siyasi Yazılar Cedit Yayınları Ankara 1998
*Teorik Denemeler Cedit Yayınları Ankara 2001

HAKKINDA YAZILANLAR
1.Türkiye Günlüğü Mektebi Ahmet Turan Alkan Zaman 9 Temmuz 1998
2.15 Şubat, Gümüşhane ve Mustafa Çalık Ahmet Turan Alkan Zaman 15 Şubat 1999
3.İnsan Hakları Beşir Ayvazoğlu Zaman 1 Eylül 1999
4.Defterimde 40 Suret Beşir Ayvazoğlu Ötüken Y. İstanbul 1996
5.Hizmet Herşeyin Üstünde Olacak Ortadoğu 3 Mart 1999

6.Nasıl bir milliyetçilik? Beşir Ayvazoğlu
Zaman 11 Nisan 2001

Geçen haftaki yazımda Mustafa Çalık'ın Teorik Denemeler adlı kitabından söz etmiş ve bu kitabın birinci bölümünde yer alan "Türk Milliyetçiliği Üzerine Bazı Tartışma Notları" başlıklı birinci yazıda savunulan görüşler üzerinde durmuştum.
Milliyetçilik kavramının 1930'lardan sonra Alman idealizminin ve Pan-Germanizm'in etkisiyle "saf, soyut ve düşünce ötesi bir ideolojik kutsallığa" hapsedilerek sosyo-kültürel alâka ve irtibatlarından koparıldığını, daha kötüsü, 1970'lerde gittikçe hızlanan ideolojik-politik bölünme ve çatışmanın bir tarafı için zorla bir çeşit "özel isim" ve anti-komünizme kodlanmış bir "iç harp ideolojisi" haline getirildiğini düşünen Mustafa Çalık'ın eleştirisi hiç şüphesiz milliyetçiliğe değil, milliyetçiliğin belli bir dönemdeki yorumuna yöneliktir.

Bildiğim kadarıyla hayatının hiçbir döneminde milliyetçilikten yüz çevirmeyen Çalık, adı geçen yazısının bir yerinde şu soruyu soruyor: "Milliyetçiliğin yanlışı öyleyse doğrusu nedir ve nasıl olmalıdır?" Cevap kısa ve net: "Milliyetçilik aslında şudur diye başlayan cevapların tamamı yanlış olmak zorundadır. Sadece cevapları değil, bu tür soruların kendileri de yanlıştır."
Yanlışlığın "aslında" mantığında başladığını; çünkü bir kavramın dinamizmini kaybettiği anda dogma haline geldiğini, özellikle kullanılan kavram toplumla ve toplumdaki birtakım yapı ve süreçlerle ilişkiliyse mutlaka dinamik olması gerektiğini ifade eden Çalık, kavramların dondurulup statik ölçü âletleri haline getirilebileceğini, ancak sosyal süreçleri dondurmanın mümkün olmadığını söylüyor. Dolayısıyla "Milliyetçilik nedir?" sorusunun cevabı aranırken, öncelikle milletin yaşayan varlığına, onun geçmiş tecrübelerine ve önündeki geleceğe bakmak gerekir. Daha açık bir ifadeyle:
"Bir toplum yahut ülke, tarihî tecrübesi, mevcut sosyo-kültürel dinamikleri, yaşadığı problemler ve baskısı altında olduğu ihtiyaçların ilham ettiği bir milliyetçilik üzerinde düşünmelidir. Bu yönüyle doğru bir milliyetçilik tarihî-kültürel miras kadar, bugünkü şartların ve talip olunan geleceğin de çocuğu olmak zorundadır."

Olmazsa ne olur? Toplumun dışına düşer ve tarih dışı kalır.
Mustafa Çalık'a göre iki yol var. Milliyetçilik ya bütün farklılıkları (din, mezhep, etnisite) ülkenin kaçınılmaz realitesi olarak görmekle beraber, sosyal ve kültürel entegrasyonu güçlendirerek gelişmenin önündeki engellerin azaltılmasını sağlayacak kültürel bir "üst kimlik" vasıtası, yahut belli bir grup veya grupların siyasî ideolojisi olacaktır. Birinci yol hem daha doğru, hem daha şanslı. Esasen milliyetçiliğin Türkiye'de ulaştığı dinamik bu yönde yoğunlaşmaktadır. Bu anlamda bir milliyetçiliğin ilk şartı, Alman ideolojisi dediğimiz patolojik zihniyetin -başta ırk ve soy taassubu olmak üzere- bütün saçmalıklarından vazgeçmek.
Çalık, tam burada önemli bir hususu hatırlatıyor: Cahiliye Arapları ve Siyonistler hariç tutulursa, Doğu toplumlarında hemen hiç görülmeyen ırkçılık Batılı bir nevrozdur; "bütün varyantlarıyla birlikte ırkçılığın vatanı Batı'dır."

Milliyetçilik ve Müslümanlık gibi kavramlar, Mustafa Çalık'a göre, ifade ettikleri duygu ve değerlerin en azından sembolik anlamları bakımından toplum çoğunluğunun mutabık olduğu kavramlardır. Bu kavramların herhangi bir siyasî parti veya harekete mal edilmesi, çeşitli sebeplerle o parti yahut harekete yönelmiş muhalefeti ister istemez bu kavramların üzerine de çekecektir. Bu da söz konusu çoğunluk mutabakatının zayıflamasından başka bir netice vermez. Daha açık bir deyişle, birleştirici, bütünleştirici olması gereken kavramlar parçalanmanın aracı haline gelebilir.

O halde? Sözü Mustafa Çalık'a bırakalım:
"Türk toplumunun geleceğinde siyasî bir ideoloji olarak milliyetçiliğe yer yoktur; ancak bu gelecek kültürel anlamdaki millî bir kimlik şuuru ve manevî bütünlüğe oturmadıkça fazla parlak olmayacaktır. Sürekli ve derin bir hassasiyet gerektiren bu ayrımın korunması, Türk aydınının tarihî sorumlulukları arasındadır."
Sensizim5841
Sensizim5841
S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

Erkek
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Yarama10
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3

http://www.melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından Sensizim5841 Paz Eyl. 07, 2008 1:22 pm

Mustafa Everdi


ESERLERİ

Böyle Buyurdu Hukuk/Robinsonlar Ve Cumalar
Mustafa Everdi
NEHİR YAYINLARI

Hukukun "mesele" olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bu durumda, hukuku "mesele" edinmek bir mecburiyet olarak kendini hissettirmektedir.
Hukuk insan iradesine bir emirdir, bir şeyin yapılmasını ya da yapılmamasını sağlayan bir emir. Emirler, birbirine üstünlüğü olmayan iradeler arasından seçmeler yoluyla oluşturulursa bu durumda bazı insanların her zaman diğerlerinden "daha eşit" hale gelmesi kaçınılmaz olacaktır.
Robinsonların yaşadığı adaya sonradan gelen Cuma'nın uymak zorunda olduğu kurallar Robinson tarafından vazedilince elbette Robinson, Cuma'ya göre daha güçlü bir konumda bulunacaktır. Robinson, Cuma gelmeden önce adada sahip olduğu nimetleri kaptırmamanın ve muhafaza etmenin hesabını yapacak ve bu niyetini kurallar koyarken içinde taşıyacaktır. Fakat bu niyetini Cuma'dan, kuralların, adanın birlik ve bütünlüğü, huzur ve güvenliği için gerekli olduğu biçiminde açıklayarak gizlemek isteyecektir. Bu durumu, Robinsonların haklarının olduğu ve fakat Cumaların yalnızca vazifelerinin bulunduğu bir düzenlemeyi getirmektedir.
Elinizdeki kitap Robinsonların ve Cumaların konumlarını belirlemektedir. Cumalara, vazifelerinin yanında haklarının da olduğunu hatırlatarak bu hakları talep etmenin yollarını araştırmaktadır.

Xxx
Seçim Mevzuatı
Mustafa Everdi
21. YÜZYIL YAYINLARI

Seçimler, demokrasinin olmazsa olmaz şartıdır. Sağlıklı bir seçimin yapılabilmesi ise, seçime katılan bütün partilerin, sandık görevlisi ve müşahitlerin hatta seçmenlerin mevzuatı iyi bilmeleri ile mümkündür.
21.Yüzyıl Yayınları, 18 Nisan 1999 tarihinde yapılacak mahalli ve milletvekili genel seçimlerine ilişkin kanun ve TBMM kararı ile getirilen değişiklikler dahil olmak üzere en son değişiklikleri içeren seçim mevzuatını hazırlamıştır.
Mevzuata, seçimle ilgili olan temel yasalar olduğu kadar her zaman başvurulacak, Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu'nu da eklemiştir. Böylece 21.Yüzyıl Yayınları bütün kanunları ihtiva eden bu kitabı demokrasiye bir hizmet olarak sunmaktadır. Mevzuata boğulmamış seçimlere ve demokrasiye ulaşmak öncelikli tercihimizdir.
Xxxxxx

Sen de mi Sezar
Mustafa Everdi
21. YÜZYIL YAYINLARI
Sen de mi Sezar, bir kişinin, bir grubun, bir dönemin macerası değil, bin yılın hesabıdır. Bu hesabın içinde sen de varsın ey okuyucu; Hangi tarafta olduğunu kitabı okuyunca anlayacaksın... "Brütüsler bir masumdur; hain olan Sezarlardır. Sezarların ihanetini yazmayan tarih utanmaz bir alçaktır. Hayatınız resimli romandır. Bizimki yazılmamış şiirdir. Kolunuz uzun ve kaleminiz neden kısadır. Rakipleri, belirleyen kurallar sınırsızdır. Bizi bağlayan asaletimize gelecek lekedir. Sizi bağlayan koltuklardır, ilk işiniz artık savaşırken emniyete alınan koltuk siparişidir. Tek sığınağınız zamandır ve biz o zamana da yemin edenlerdeniz. Zamana ve Asr'a. İşimiz gönül imarıdır. Anadolu'nun fethinden kalan sünnetimizdir. Anlatacağız ki, galiplerin altın çağı sona ermiştir. Sesimiz tarihe yankıdır. Varlığımız cihana umuttur. Ülke yönettiğimiz alan değil, gönlümüze sığan yeryüzüdür."

Türk İçtihadlar Ansiklopedisi (3 cilt takım)
Mustafa Everdi/Hamdi Gülal
21. YÜZYIL YAYINLARI

Hukukçular (Avukat, Hakim, Savcı, Noter) bilimsel araştırma yapanlar, Hukuk Müşavirleri, öğrenciler ve stajyerler için mutlaka edinilmesi gereken bir eserdir. Yayınlanmış yargıtay kararlarının alfabetik olarak yer aldığı Hukuk-Ceza bütün konuları kapsayan Türk İçtihatlar Ansiklopedisi üç cilt olarak yeniden yayınlanmıştır.
Uygulayıcılar bakımından son derece önemli araçlardan biri Yargıtay Kararlarıdır. Türk İçtihatlar Ansiklopedisi'nde aranılan yargıtay kararını kısa bir sürede ve sağlıklı bir şekilde bulma imkanı mevcuttur. Yıllardan beri eksikliği duyulan bu eserle bir hukuk kitaplığına sahip olacaksınız.
Sensizim5841
Sensizim5841
S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

Erkek
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Yarama10
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3

http://www.melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından Sensizim5841 Paz Eyl. 07, 2008 1:22 pm

Mustafa Behçet Efendi



1774 yılında doğdu.Osmanlı saray hekimlerinden Mustafa Behçet Efendi, Tıbbiye’nin kurulmasında emeği geçmiş, tıp ve tabiyat bilimlerinin önemli eserlerinden bazılarını Türkçe’ye çevirmiştir. Divan-ı Hümayûn katiplerinden Mehmed Emin Şükühi Efendi’nin oğlu, Hekimbaşı Abdülhak Molla’nın ağabeyi, Abdülhak Hamid’in büyük amcasıdır. Büyük bir ihtimalle Süleymaniye Tıp Medresesi’nde okuduktan ve hekimlik deneyimi kazandıktan sonra, 1791’de Sinan Ağa Medresesi Müderrisliğine (asistan), 1796’da saray hekimliğine, 1803’te Padişah III. Selim’in hekimbaşlığına getirildi. 1807’de Padişah III. Selim’in tahttan indirilmesi üzerine bu görevine son verildiyse de, on yıl sonra, Padişah II. Mahmud zamanında yeniden hekimbaşı yapıldı.

Doğu ve Batı dillerinden birçoğunu kendi çabasıyla öğrenen Mustafa Behçet Efendi, 18. yüzyılın ünlü tabiyat bilginlerinden Buffon’un “Genel ve Özel Tabiyat Tarihi” adlı 44 ciltlik dev eserinin iki kitabını, Arap tarihçi Abdurrahman B. Hasan el-Ceberti’nin Fransız işgali altındaki Mısır’ın birkaç yıllık tarihini günü gününe tutulmuş notlarla anlatan eserini de Türkçe’ye kazandırmıştır.
Bu arada, eski çağlardan kalma tedavi yöntemleriyle ilaçlar derlemek amacıyla yazmaya başladığı ve ancak 850 sırrı derleyebildiği “Bin Sır” adlı kitabı ölümü üzerine yarım kalmış, kardeşi Abdülhak Molla’nın bitirmeye çalıştığı bu eseri tamamlayarak yayına hazırlayan, Abdülhak Molla’nın oğlu Hayrullah Efendi olmuştur. 1834 yılında ölmüştür.
Sensizim5841
Sensizim5841
S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

Erkek
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Yarama10
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3

http://www.melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından Sensizim5841 Paz Eyl. 07, 2008 1:23 pm

Mustafa Ruhi Şirin

1955 yılında Trabzon’da doğdu. A.İ.T.İ.A. Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nun Radyo Televizyon Program Uzmanlığı Bölümü’nden 1978’de mezun oldu. 1977’de TRT’de görev aldı. Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin Sanat Tarihi Eğitimi Programı’na devam etti. TRT’nin açtığı prodüktörlük sınavını kazanarak İstanbul Radyosu’na atandı (1981). Radyolar için eğitim ve kültür programları hazırladı. 1984 yılında İstanbul Radyosu Çocuk Yayınları Şef Prodüktörlüğü’ne atanarak çocuk yayınlarını yönetti. Eğitim Kültür Yayınları’nda Müdür Yardımcılığı (1985-1993); Denetim ve Redaksiyon Müdürlüğü (1993-1997) görevlerinde bulundu.

1986-1990 yılları arasında TRT’nin televizyon programlarında çocuk programları danışmanlığı yaptı. 1986-1991 eğitim ve öğretim dönemlerinde İstanbul Üniversitesi Radyo Televizyon Meslek Yüksek Okulu’nda iletişim alanlarında Öğretim Görevlisi olarak dersler verdi. Çizgi film, çocuk ve aile dizilerinde danışmanlık; çocuk edebiyatı dizilerinin editörlüğünü üstlendi. Kültür Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Devlet Plânlama Teşkilatı, T.C. Hükümeti İnsan Hakları On Yılı Eğitim Programı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Üniversitelerde jüri üyeliği, danışma kurulu üyeliği ve müzakereci görevlerinde bulundu; görüş bildirdi; bildiri sundu; konferanslar verdi; kurultay ve sempozyumlara katıldı. Habitat II’nin Türkiye sürecinde sivil toplum kuruluşları sözcülüğü yaptı. Çocuğa yönelik kent ve ülke ölçekli hizmet, eğitim ve araştırma projeleri yönetti. Dünyada Unicef’in koordinatörlüğünde 2001 yılında gerçekleştirilen ‘Çocuklar İçin Evet Deyin’ Kampanyası Türkiye Çalışma Grubu’na sözcülük etti. İstanbul Valiliği’nce 26-27 Haziran 2000 tarihlerinde gerçekleşen I. İstanbul Çocuk Kurultayı’nın projesini hazırladı; genel koordinatörlüğünü üstlenerek Türkiye’de ilk defa kent ölçekli sosyal politika metni olan İstanbul Çocuk Acil Eylem Plânı’nın yazımını gerçekleştirdi (Ağustos 2000). 2001 yılında Türkiye Çocuk Hakları Koalisyonu’nun kurucuları arasında yer aldı ve sözcülüğünü üstlendi. 1990’da kurduğu Çocuk Vakfı’nın Başkanlığı’nı sürdürüyor; sürekli basın kartı sahibi. RTÜK tarafından 22 Nisan 2003, 28 Ağustos ve 18 Aralık 2003 tarihlerinde yapılan TRT Genel Müdürlüğü adaylığı seçiminde üç defa üç aday arasında yer aldı. 23-25 Eylül 2004 tarihlerinde gerçekleşen I. Türkiye Üstün Yetenekli Çocuklar Kongresi’nin sözcülüğünü üstlendi. Halen Millî Eğitim Bakanlığı Çocuk Yayınları Danışma ve Yayın Kurulu Başkanlığı’nı sürdürüyor. Evli ve ikisi de yüksek lisansını sürdüren iki oğlu var.

1976 yılında başlayan yazarlık çalışmaları ile çocuk dünyasında tanındı. Çocuk kültürü, çocukların medeni, sosyal, kültürel ve ekonomik hakları, çocuk ihmalî ve istismarı, risk altındaki çocuklar, çocuk ve iletişim araçları, çocuk edebiyatı alanlarında dergi ve gazetelerde yazılar yazdı, kitaplar yayınladı. Türkiye’de ilki 1987’de yayımlanan üç Çocuk Edebiyatı Yıllığı’nı (1987-88-89) yayına hazırladı. Çocuk Vakfı Çocuk Edebiyatı Okulu’nun kuruluşunu gerçekleştirdi. Editörlüğünü yaptığı 99 Soruda Çocuk Edebiyatı kitabı Eğitim Fakültelerinde yardımcı ders kitabı; Televizyon Çocuk ve Aile, Gösteri Çağı Çocukları ve Kuşatılmış Çocukluğun Öyküsü kitapları ise İletişim Fakültelerinde kaynak kitap olarak okutuluyor.

Mustafa Ruhi Şirin, Türkiye’de çocuk yazarı olarak tanınıyor. Çocuk kitapları: Gökyüzü Çiçekleri, Masal Mektuplar, Çocuk Kalbimdeki Kuş, Kar Altında Bir Kelebek, Guguklu Saatin Kumrusu, Her Çocuğun Bir Yıldızı Var, Kuş Ağacı, Bülbül ile Leylek, Keloğlan’ın Oyunu, Aslankuş, Mavi Rüyalar Gören Çocuk, Aşk Olsun Çocuğum Aşk Olsun, Geceleri Mızıka Çalan Kedi, Dünyaya Gülen Adam. Yetişkinlere yönelik kitapları ile medeniyet merkezli çocuk okumasına yöneldi. Çocuk Yüzlü Yazılar (deneme), Çocukluğun Kozası (araştırma), Masal Atlası (araştırma), Televizyon Çocuk ve Aile (araştırma), Gösteri Çağı Çocukları (araştırma), Kuşatılmış Çocukluğun Öyküsü (araştırma), Çocuğa Adanmış Konuşmalar (konuşma), Rüya Saati (şiir), Hayat Gibi (günlük), Yıldız Sayan Ağaç (toplu şiirler) kitapları yayımlandı.

Radyo ve televizyon programları ve kitapları Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Milli Kültür Vakfı ve Türkiye Yazarlar Birliği ödülleri ile ödüllendirildi. Kuş Ağacı çocuk kitabı ise (resimleyen Nazan Erkmen) UNESCO çocuk kitabı ödülü kazandı (1993). Guguklu Saatin Kumrusu masalı kitabı Rumenceye (1995), Masal Mektuplar kitabı ise Makedoncaya (1996) çevrildi. Şiir, hikaye ve masalları İngilizce, Almanca, Rumence, Özbekçe ve Makedoncaya çevrildi; kiril alfabesine aktarıldı. Yazarın çocuk edebiyatı yönü ile ilgili olarak Fırat Üniversitesi’nde 2002 yılında yüksek lisans tezi yapıldı.
Sensizim5841
Sensizim5841
S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

Erkek
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Yarama10
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3

http://www.melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından Sensizim5841 Paz Eyl. 07, 2008 1:23 pm

Nurullah Ataç

21 Ağustos 1898 tarihinde İstanbul Beylerbeyi’nde doğdu.İlkokuldan sonra dört yıl kadar Galatasaray Sultanisi’ne, sonra da bir süre Edebiyat Fakültesi’ ne (1922) gittiyse de Fransızca öğrenmesi ve yetişmesi okullarda değil, kendi kendine ve özeldir. 1921’ de Nişantaşı Lisesi’nde Fransızca okutarak başladığı öğretmenlik hayatı, 1925/26 arası Ticaret Vekaleti’ ndeki görevi bir yana hep Milli Eğitim Bakanlığı’ na bağlı olarak İstanbul, Adana ve Ankara’ da 31 Mayıs 1945’ e kadar sürdü, sonra Cunhurbaşkanlığı Mütercimliği’ ne geçerek emekliye ayrılıncaya kadar ( 7 Şubat 1951 ) bu görevde çalıştı. 17 Mayıs 1957 tarihinde öldü.

Edebiyat dünyasında ilkin Dergah dergisinde yayımladığı şiirleri (1921-22, 6 şiir), makale ve tiyatro eleştirileriyle görünen Ataç, Cumhuriyet devrinde, yalnız deneme, eleştiri yazdı ve çeviriler yaptı. Yeni Şiir’ in, başta Cumhuriyet devri şairleri, genç sanatçıların tanınmasında öncülük etti. Türkçe’ nin özleşmesi, arınması için yılmadan savaştı, bu uğurda yazdığı yazılarda hiçbir yabancı söz kullanmadığı oldu, kendine özgü, devrik cümleleri çoğunlukta; yeni bir dil ve anlatım biçimi yarattı, genç yazarların çoğu onun etkisinde kaldılar. Kabul edilmiş değerleri yeniden ele alarak tartışmalara yol açması onun arayıcı olumlu yönlerinden biri oldu.

ESERLERİ
Yunan, Latin, Fransız, Rus klasik ve çağdaş yazarlarından elliye yakın çevirisi çıkmış olan Ataç’ ın deneme ve eleştirileri (ancak 1940’ dan sonra yazdıklarının bir kısmı) şu kitaplarda toplandı: Günlerin Getirdiği (1946), Karalama Defteri (1952), Sözden Söze (1952), Ararken (1954), Diyelim (1954), Söz Arasında (1957), Okuruma Mektuplar (1958), Günce (1960), Prospero ile Caliban (1961).Ataç’ın bütün eserleri, Varlık Yayınları arasında topluca yayımlandı, bu dizide yedi kitabını derleyen beş cilt çıktı (1967-1971). Türk Dil Kurumu da 1972’ de Günce’lerinin iki cildini yayımladı: İlk ciltte 1953-55, ikinci ciltte 1956-57 yıllarında yazdığı günceler derlendi. Bütün eserleri yeniden Yapı Kredi Yayınları’ nda basılıyor.

HAKKINDA YAZILANLAR
Yazarı çeşitli yönlerden inceleyen, dil üzerine söyleşilerini derleyen, ayrıca Nurullah Ataç bibliyografyası veren bir monograf, Ataç (1962), TDK tarafından yayımlandı, gene Türk Dil Kurumu, 1963’ te Ataç’ ın Sözcükleri, 1964’ te yazarın söyleşilerini toplayan Söyleşiler, 1980’ de dergilerde adlarında daha üç kitap çıkardı. Metin And’ ın Ataç Tiyatro’ da (1963) adlı eseri, yazarı tiyatro eleştirmenliği yönünden inceler. Bu konuda diğer iki eser, Asım Bezirci’ nin yazarın eleştiri anlayışını inceleyen, eleştiri üzerine yazılarını derleyen Nurullah Ataç (1968) kitabıyla, Mehmet Salihlioğlu’ nun Ataç’ la Gelen (1968) adlı incelemesidir. Yazarın kızı Meral Tolluoğlu babasıyla ilgili anılarını Babam Nurullah Ataç (1980) adlı kitapta topladı.Nurullah Ataç’ ın ölümünden sonra kızı, babasının yazılarının geliriyle karşılanmak; her yıl Mayıs ayı içinde, bir önceki yılın en iyi eleştiri ve deneme yazılarına verilmek üzere, 500 lira tutarında, bir Ataç Armağanı kurdu (1958). Bu armağan, 1959’ da Mehmet Fuat’a, 1960’ da Sabahattin Eyüboğlu’ na verildi, ondan sonra kaldırıldı.
Sensizim5841
Sensizim5841
S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

Erkek
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Yarama10
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3

http://www.melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından Sensizim5841 Paz Eyl. 07, 2008 2:21 pm

Orhan Veli Kanık


1914 yılında İstanbul’da doğdu.Ankara Gazi Lisesi’ni bitirdi (1932). İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ndeki öğrenimini yarıda bıraktı (1935), Ankara’ya giderek PTT Umum Müdürlüğü’nde çalıştı (1936-1942), Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’na memur oldu (1945), oradan ayrılınca (1947) Yaprak dergisini çıkardı ( 1 Ocak 1949’dan 15 Haziran 1950’ye kadar 28 sayı çıktı, Son Yaprak adlı özel bir sayı ölümü üzerine arkadaşları tarafından çıkarıldı). 14 Kasım 1950 tarihinde beyin kanamasından öldü. Rumelihisarı mezarlığına gömüldü.

Kişiliğini belli eden ilk şiirlerini arkadaşları Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’le birlikte Varlık dergisinde yayımlamaya başladı, büyük bir ilgi gördü, sağlığında kendinden çok bahsettiren şair oldu. Şiiri bir takım kalıp ve klişelerden, şairanelikten, yıpranmış benzetmelerden kurtararak, daha kısa daha basit bir şekle soktu; yalın bir halk dili kullandı, gündelik sözlerle zaman zaman (Aralık 1936-15 Nisan 1940,38 şiir), çok kısa zamanda büyük yergi ve espriden faydalanarak, gündelik yaşantılar üzerine yazdı.

ESERLERİ
Şiir kitapları: Garip (Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’le beraber, 1941), Garip (yalnız kendi şiirleriyle, genişletilmiş 2. baskı,1945), Vazgeçemediğim (1945), Destan Gibi (1946), Yenisi (1947), Karşı (1949).

Sağlığında bu altı kitaba aldığı şiirleriyle, bu kitaplara girmemiş başka şiirleri, ölümünden sonra tek kitap halinde basıldı: Orhan veli, Bütün Şiirleri (1951).

Düzyazıları, eleştiri ve hikayeleri: Orhan Veli, Nesir Yazıları (1953, 2. b. Denize Doğru adıyla, 1970) adlı kitapta toplandı. La Fontaine’nin 49 fable’ini nazımla Türkçe’ye çeviren şair (La Fontaine Masalları, 2 kitap, 1943), aynı şekilde Nasrettin Hoca Hikayeleri (1949) adlı kitabında da Hoca’nın 72 fıkrasını nazma çevirdi. Çeviri kitaplarının sayısı 12’dir.

Asım Bezirci’nin derlediği çeviri şiirleri ise Çeviri Şiirler (1982) adıyla; düzyazıları da, yenide Bütün Yazılar I, II (1982) adıyla yayımlandı.
Orhan Veli/Bütün Eserleri dizisinin ilk kitabı Edebiyat Dünyamız (1975)’da şairin düzyazıları, konuşma ve röportajları (haz. Asım bezirci), ikinci kitapta Bütün Şiirleri (1975) derlendi.

HAKKINDA YAZILANLAR
Adnan Veli Kanık, ağabeyinin biyografisi ile basında çıkmış yazılarından seçme parçaları şu kitapta derledi: Orhan Veli İçin (1953).
Şair üzerine bir inceleme Asım Bezirci’nin, zengin bir bibliyografya da veren Orhan Veli Kanık adlı eseridir (1967).


ANLATAMIYORUM

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz
Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerin kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Sensizim5841
Sensizim5841
S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

Erkek
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Yarama10
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3

http://www.melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından Sensizim5841 Paz Eyl. 07, 2008 2:22 pm

Osman Karatay


Yazar. 1971 Çorum doğumlu. Çorum İnönü İlkokulu, Çorum Atatürk Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi tarih bölümü (1995) mezunu. Yüksek lisansını Gazi Üniversitesi SBE Ortaçağ Tarihi dalında Bosna Krallığı: Bağımsızlıktan Osmanlı Fethine Kadar Bosna adlı çalışmasıyla (2002), doktorasını ise halen yine aynı bölümde Maveraünnehir Bulgarları Hakkındaki Rivayetlerin Tahlili konulu çalışmasıyla yapmakta. Üniversite yıllarında iken 1993-1995 arasında Yeni Hafta ve onu takip eden Gündüz gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı ve sosyo-ekonomik konularda fikir yazıları yazdı. 1995 yılında CHA temsilcisi olarak Saraybosna’ya gitti ve üç yıl orada kaldı. Bu arada Sırbistan, Hırvatistan, Sancak ve Kosova gibi yerlere araştırma gezileri yaptı. Dönüşünde Türk Tarih Kurumu’nun Türkiye’nin Sosyal ve Kültürel Tarihi (TÜSOKTAR) projesinde çalıştı. Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin kuruluşunda yer aldı ve 1999 -2000 yıllarında burada Balkan Araştırmaları Masası başkanlığı yaptı. Daha sonra Yeni Türkiye Yayın Merkezi tarafından yürütülen Türkler adlı projeyi yönetti ve dünyada Türkler hakkındaki en büyük çalışma olan toplam 37 ciltlik aynı adlı eserin ortaya çıkışında en fazla katkıyı yapanlardan biri oldu. Ayrıca bu esere iki bölüm yazdı. 2002 sonlarında Ankara’da KaraM yayınevini kurdu ve kısa bir süre sonra Çorum’a taşındı. Yayınevini bir Karadeniz Araştırmaları Merkezi hüviyeti kazanacak şekilde geliştirerek, 2004 yılı başında Karadeniz Araştırmaları adlı üç aylık akademik bir dergi yayınlamaya başladı. 2005 yılında ise Dr. Bilgehan A. Gökdağ ile birlikte Balkanlar El Kitabı adlı büyük bir yayın projesine girdi. Halen KaraM’da bağımsız araştırma çalışmalarını sürdürmektedir.

Ortaokul yıllarından 1993 yılına kadar şiirle meşgul oldu. Ancak kendisini sadece bilime vermek için tamamı hece vezniyle yazılmış 450 adet şiiri yaktı. Bunun haricinde çok az sayıda şiiri muhafaza etmiştir. Üniversite yıllarında erkenden başladığı tercüme faaliyetlerinin yanında, tarih konularında deneme ve makaleler de yazdı. Güncel konularla meşgul olduğu zamanlarda bile Eskiçağ ve Ortaçağ’a olan merakını korudu. İngilizce’nin yanında Sırp, Hırvat, Boşnak ve Bulgar dillerini de öğrenmesi ve Rusça, Lehçe ve Fransızca’yı okuyup anlayacak kadar bilmesi sayesinde kaynak erişiminde sıkıntı yaşamadı ve Türkiye’de çalışanı olmayan Doğu Avrupa tarihinin tartışmalı konularına girdi. 2000 yılında yayınladığı Hırvat Ulusunun Oluşumu adlı kitap ile Avrupa tarihinin çözümsüz duran iki meselesinden birine bilimsel bir çözüm sundu ve onun nazariyesi uluslararası kabul gördü. Ayrıca Bizans kaynaklarını tetkik ederek ilk Sırp krallarının isimlerinin Türkçe olduğunu gösterdi ve buna tarihi bir açıklama getirdi. 2003 yılında yayınladığı İran ile Turan adlı kitabıyla ise Türk anayurdunun Altaylar bölgesinde olamayacağını ispatladı. Bu görüşe bilimsel bir itiraz gelmemiş olup, taraftarı sürekli artmaktadır. Halen Slav ve Fin-Ugor dillerinin kelime hazinesi üzerinde, bazen Alman dillerine de uzanarak çalışmakta, bunları Türkçe ile karşılaştırmalı olarak incelemektedir. Bu arada çeşitli Türkçe kelimelerin etimolojileri üzerinde çaba göstermektedir. Tarih, dil ve uluslararası ilişkiler konularındaki bilimsel makalelerini çeşitli ortak kitaplarda ve Yeni Forum, Çerçeve, İzlenim, Avrasya Dosyası, Stratejik Analiz, Jeoekonomi, Yeni Türkiye, Folklor Edebiyat, Karadeniz Araştırmaları, Türk Dünyası Tarih Dergisi ve Bilig gibi dergilerde yayımladı. Ayrıca başta kendi tezleri olmak üzere, çeşitli konularda konferanslar verdi. Esas uzmanlık alanı olan Eski Bulgar tarihiyle ilgili görüşleri Bulgaristan’daki bir kısım akademik çevrenin tepkisine sebep oldu ve tarihle ilgili yedi kurum ve bölümün başkanı, Bulgar resmi haber ajansı BTA vasıtasıyla ortak bir bildiri yayınlayarak onun görüşlerini protesto ettiler. Yazar bu arada Çorum Hakimiyet gazetesine yazdığı 240 makale ile başta kentleşme olarak Çorum’un çeşitli sorunlarını ele almıştır.

“(Hırvat teorisi) oldukça ilginç ve düşündürücü. Yazmayı tasarladığım Genel Avrasya Tarihi’nde bu teoriye başvuracağım.” (Peter B. Golden)
“Balkan uluslarının oluşumunda Türklerin yeri büyük. Pekçok kültür ögeleri açısından Türk kültürü ile çok büyük ilişkiler görüyoruz. Bu, buradaki Türklerin kültüründen etkileşim olabilir ya da asıllarında Türklük olabilir. Arkeolojik araştırmalar yapıldığında daha net bulgular ortaya çıkabilir.” (Yusuf Halaçoğlu)

“Genç nesilden Türk tarihçisi Oszman Karatay, Henri Gregoire’ın zamanında eleştirilmiş ve çoklarınca reddedilmiş Hırvat kelimesinin Türkçe oluşu hakkındaki tezini izleyerek, bu mesele hakkında bir kitap yazdı ve ilk Hırvatların İrani değil, Bulgarlar gibi Türk asıllı olduğunu ileri sürdü. (...) Yayınlanmış kaynakları, destanları, dilsel ve antropolojik malzemeyi tahlil eden Karatay, Kafkasların kuzeyindeki bölge halklarının eskiden çoğunlukla İrani değil Türk asıllı olduğunu belirtiyor. (...) Hırvatların Dalmaçya’daki ilk kuşağının yönetici tabakası Türk isimleri taşıyordu.(...) (Tatjana Katiç)

“Karatay’ın Hırvat Ulusunun Oluşumu kitabı millet ve milliyetlerin dünya siyasetinde gittikçe daha fazla önem kazandığı bir dönemde Hırvatların aslı ve Balkan ve Doğu Avrupa ulusları hakkında yeni ufuklar açıyor.” (Fatma Acun)
“Çok karmaşık olan Kosova sorununun anlaşılması için genz arkadaşlarımızdan Osman Karatay’ın Kosova Kanlı Ova kitabını hararetle tavsiye ediyorum. Karatay’ın kitabını okuduktan sonra “Balkanlarda Kim kimdir?” sorusuna cevap bulabileceğimizi sanıyorum.” Selçuk Gültaşlı)
“Kosova Kanlı Ova kitabı, görevi tarihe tanıklık etmek olan bir gazetecinin. Geçmişten bu güne bir bölgenin acı hikayesini anlatıyor... Bu hikayede dedelerimizin ve ülkemizde yaşayan yüzbinlerce insanın yeri azımsanacak gibi değil” (Süleyman Ünal)

ESERLERİ:
YAYINLANMIŞ KİTAPLAR: Ba’de Harab’il Bosna (1997), Kosova Kanlı Ova (1998), Balkanların Gülen Çehresi (1999), Hırvat Ulusunun Oluşumu: Erken Ortaçağ’da Türk-Hırvat İlişkileri (2000), Bosna-Hersek Barış Süreci (2002), İran ile Turan: Hayali Milletler Çağında Avrasya ve Ortadoğu (2003), In Search of the Lost Tribe: The Origins and Making of the Croatian Nation (2003), İsyanın Ülkesi Karadağ (2005).

ORTAK KİTAP: Balkan Diplomasisi (yay. Ömer E. Lütem-Birgül Demirtaş, Başarısız bir mirasyedilik örneği: Miloşeviç dönemi Yugoslav dış politikası başlığı ile, 2001), Türkler (Cilt 2, yay. H. C. Güzel - K. Çiçek – S. Koca, En Eski Türk-Slav Dil İlişkileri ve Hırvat ve Sırp göçlerinde Oğur İlgisi başlıklı bölümler ile, 2002), The Turks (Cilt 1, yay. O. Karatay - C. C. Oğuz - H. C. Guzel, Ogur Connection in the Migrations of Croats and Serbs başlığı ile, 2002), Geçmişten Günümüze Makedonya Sorunu (yay. Murat Hatipoğlu, Ortaçağ’da Makedonya: Siyasi Bir Coğrafyanın Sürerlilik Öyküsü başlığı ile, 2002), Festschrift für Boris Maršak (yay. Matteo Compareti, Contribution to the Debates on the Origin of the Bosnian Royal Dynasty Kotromanids başlığı ile, 2005), Karaçay-Balkarlar: Tarih, Toplum ve Kültür (yay. Ufuk Tavkul - Yaşar Kalafat, Kafkasya Bulgarları Tarihi başlığı ile, 2003), Fikret Türkmen Armağanı (yay. M. Arıkan, Kuzey Kafkaslardaki Vlendur Bulgarlar Kimlerdir? başlığı ile, 2005), Ramazan Şeşen Armağanı (yay. S. Kızıltoprak - E. Uyumaz, Ortaçağ Bosna Toplumu ve Bogomillik Meselesi Üzerine başlığı ile, 2005).
ÇEVİRİ: Türk Halkları Tarihine Giriş (P. B. Golden’dan, 2002), Etnik ve Toplumsal Kimliklerin Oluşumu (H. B. Paksoy’dan, 2005), Hazarlar ve Musevilik (P. B. Golden, C. Zuckerman ve A. Zajaczkowski’den, 2005).
DERLEME: The Turks (C. C. Ğuz ve H. C. Güzel ile birilkte, 6 cilt, 2002), Balkanlar El Kitabı (B. A. Gökdağ ile birlikte, 2005).
Yazarın ayrıca çeşitli konulardaki henüz yayınlanmamış kitap ve derlemeleri bulunmaktadır.
Sensizim5841
Sensizim5841
S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

Erkek
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Yarama10
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3

http://www.melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından Sensizim5841 Paz Eyl. 07, 2008 2:22 pm

Osman Yüksel Serdengeçti


Gazeteci-yazar (1917 Akseki-10 Kasım 1983 İstanbul).Asıl adı Osman Zeki Yüksel’ dır. Serdengeçti dergisinde bu imzayla çıkan yazılarından dolayı bu soy adla tanındı. Aralarında Ahmet Hamdı Akseki, eski müftülerden Hacı Salih Efendi’nin de bulunduğu alimler yetiştirmiş bir aileye mensuptur. İlkokulu Akseki’de, ortaokulu yatılı öğrenci olarak Antalya’da okudu. Ankara’da Atatürk Lisesi’ni bitirdikten sonra girdiği Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde 2. Sınıf öğrencisi iken Mayıs 1944’te meydana gelen olaylara karıştığı için öğrenimi yarıda kaldı. Nihal Atsız ve Alpaslan Türkeş’le birlikte bir süre tutuklu kaldı. Serbest bırakılınca fakülteye başvurarak öğrenimine devam etmek istediyse de kendisine izin verilmedi. Bunun üzerine dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’ e hitaben Yüksek makamın alçak vekiline sözleriyle başlayan bir dilekçe yazdı. Dilekçe’yi bakana verme cesaretini kimse bulamadı, Osman Yüksel yeniden hapishaneye gönderildi.

Hapisten çıkınca ünlü Serdengeçti dergisini çıkarmaya başladı. Pek çok sayısı toplatılan bu dergide çıkan yazıları nedeniyle hakkında çok sayıda dava açıldı ve sık sık tutuklanıp serbest bırakıldı. Başlığının altında “Allah, Vatan, Millet Yolunda” cümlesi sürekli yer alan dergideki yazılarında sık sık kullandığı “Açın kapıları Osman geliyor”sözü yeni tutuklanmalara hazır olduğunu bildiriyordu. Kendisine Serdengeçti unvanını kazandıran bu dergi, sık sık kapanması ve çıkan yazılarından dolayı çok sayıda mahkumiyet kararı çıkması nedeniyle 33 sayı çıkabilmişti. (1947-Şubat 1962)

Tek parti yönetiminin İslamiyet ve müslümanlar üzerindeki ağır baskılarını protesto eden aydınların önde gelenlerin arasında yer alan Osman Yüksel “Kalemini Hak yolunda bir kılınç gibi kullandı, bu nedenle de Anadolu’da efsanevi bir kahraman gibi tanındı.”(Mehmet Ateşoğlu). 1952 yılında Bağrı Yanık adlı bir mizah gazetesi çıkardı. Başlığı altında “Hak yolunda bağrı yanık yolcular” sözü yer alan bu yayınında da inancının mücadelesini zengin esprilerle dolu yergileriyle sürdürdü. Bir ara politikaya atıldı, Adalet Partisi listesinden Antalya milletvekili seçilerek, parlamentoda görev yaptı (1965-1969). Batılılaşmayı protesto için meclise kıravatsız milletvekili olarak da ün kazandı. Partisinin politikası ve parti ileri gelenlerine yönelttiği eleştiriler yüzünden AP’den ihraç edildi. Sonraki yıllarda mücadelesine yine yayınladığı yazı ve kitaplarla devem etti. Son olarak Yeni İstanbul gazetesinde “Selam” başlığı altında günlük fıkralar yazdı.

ESERLERİ: Mabetsiz Şehir, Bir Nesli Nasıl Mahvettiler, Bu Millet Neden Ağlar, Gülünç Hakikatlar, Ayasofya Davası, Türklüğün Perişan Hali, Mevlana ve Mehmet Akif, Kara Kitap, Radyo Konuşmaları, Müslüman Çocuğun Şiir Kitabı.



Hakkında yazılanlar

1.Toros Yüzlü Adam/Osman Yüksel Serdengeçti
Rasih Yılmaz
Timaş Yayınları

"Osman Yüksel 1983'e kadar tarihimizi, medeniyetimizi, dinimizi imanımızı yazdı söyledi. Bu uğurda çekmediği çile görmediği cefa kalmadı. Nezaretler, hapishaneler onun içindi. "Allah" demenin yasak olduğu devirlerde yaşamak ne demekti? Bir zamanlar gözyaşı döktüğümüz bir şahsı unutmak... Bir kahramanı, bir fedaiyi unutmak... Bizi biz yapan bir insanı mazide bırakmak... Bu hal beni çok üzüyordu. Rasih Yılmaz, Serdengeçti hakkında uzun süren araştırmalar yapmış, onunla ilgili belgeler toplamış. Nihayet eser önüme gelince anladım ki bugüne kadar yazılanlardan çok daha başarılı. Osman Yüksel'i doğumundan almış; çocukluğu, tahsili ve nihayet 3 Mayıs 1944 hareketi... Kitap, yazılımayan tarihe ışık tutuyor. Devlet adamlarından; idealistlere kadar, rejimleri sistemleri anlatıyor. Müdellel bir eser. Yazardan çok belgeler konuşuyor. Köy Enstitüleri, Sosyalistler, Turancılar, hapishaneden Meclis'e... Bu eserdeki resimleri, mektupları, röportajları başkasında bulmak imkansız. Mehaz bir eser." -Hekimoğlu İsmail-
Sensizim5841
Sensizim5841
S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

Erkek
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Yarama10
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3

http://www.melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından Sensizim5841 Paz Eyl. 07, 2008 2:22 pm

Ömer Seyfettin


28.2.1884 tarihinde Gönen'de doğdu. Öğrenimine Gönen'de başlayan Ömer Seyfettin, Ayancık'ta ve annesiyle birlikte geldiği İstanbul'da Aksaray'daki Mekteb-i Osmaniye'ye devam etti, Eyüp'teki Baytar Rüşdiyesi'ni bitirip asker çocuğu olduğu için Kuleli Askeri İdadi'sine yazıldı (1893), bir müddet sonra da Edirne Askeri İdadisi'ne naklolarak öğrenimini burada tamamladı. Daha sonra İstanbul'da Mekteb-i Harbiye'ye gelen Ömer Seyfettin, piyâde mülâzımı sânisi rütbesiyle buradan mezun oldu. Teğmenlikle İzmir'de (1903-1910), sonra üsteğmen olarak Rumeli'de görev yaptı (1908-1910). Askerlik'ten ayrılıp Selanik'e gelerek, Genç Kalemler dergisinde yazmaya başladı. Balkan Savaşında tekrar subay olarak orduya döndü, Yunanlılar'ın elinde bir yıl kadar esir kaldı. Esareti sırasında da öykü yazamaya devam ederek bunları Halka Doğru, Türk Yurdu ve Zakâ dergilerinde yayımladı. İstanbul'a dönünce ordudan ikinci kez ayrılıp, ölümüne kadar Kabataş Lisesi edebiyat öğretmenliği yapan Ömer Seyfettin, 6 Mart 1920 tarihinde İstanbul'da öldü..

Öykü Kitapları

Sağlığında, Tarih Ezelî Bir Tekerrürdür (1910), Harem (1918), Efruz Bey (1919) adlı hikâye kitapları yayımlandı. Bilgi Yayınevi Bütün Eserleri adıyla yazarın tüm çalışmalarını 16 kitapta topladı. Ömer Seyfettin'in bu seriden basılan öykü kitapları şunlar: Kahramanlar, Bomba, Harem, Yüksek Ökçeler, Yüzakı, Yalnız Efe, Falaka, Aşk Dalgası, Beyaz Lale, Gizli Mabet.

Bir Öykü - BAHAR VE KELEBEKLER (*)

Küçük salonun fes renginde kalın, ağır perdeli penceresinden dışarı muhteşem, parlak bir suluboya levhası gibi görünüyordu. Saf mavi bir sema... Çiçekli ağaçlar... Uyur gibi sessiz duran deniz... Karşı sahilde mor, fark olunmaz sisler altında dağlar, korular, beyaz yalılar... Bütün bunların üzerinde bir esatir rüyasının havai hakikati gibi uçan martı sürüleri! Pencerenin önündeki şişman koltuğa gayet zayıf, gayet sarı, gayet ihtiyar bir kadın oturmuştu. Bahara, hayata dargın gibi arkasını dışarıya çevirmişti. Sönmüş gözleri köşelerdeki gölgelere karışıyordu. Karşısında, bir şezlonga uzanmış esmer, güzel bir kız, siyah maroken kaplı bir kitap okuyor; pencereden, çiçek, kır kokuları; deniz, dalga fısıltıları getiren tatlı bir nisan rüzgarı giriyordu. Bir saatten beri ikisi de susuyor, öyle duruyorlardı. Bu ihtiyar büyük nine tam doksan yedi yaşında idi. Köşelerin hafif karanlıklarından bazen uyanır gibi ayrılan gözlerini arasıra, karşısında kitap okuyan genç kıza, bu torununun torununa atfediyordu... Birden, üç dişi kalan buruşuk ağzını açtı. Esnedi. Bir mumya uzvu kadar sararmış, katılaşmış elini başına götürdü. Kahve rengindeki yemenisinin altında daha beyaz görünen saçlarına dokundu. Bir an düşündü. Yine esnedi. Galiba uyanacaktı. Arkasındaki açık pencereden giren muharrik rüzgar onu tehyic ediyor, kuşların güneşli cıvıltıları, çiçek ve çimen kokuları hayalinde uzak, ezeli bir fecir, nihayetsiz, mülevven bir sabah uyandırıyordu. Yavaş yavaş kamburunu arkasına dayadı. Ellerini dizlerine koydu, başını kaldırdı. Biraz doğruldu. Torununun torununa,
"Yavrum, niçin susuyorsun?" dedi. "Biraz konuşalım."
Genç, esmer kız, yeni neslin son Türk kadınlarının o asla tatmin edilemeyecek olan ebedi kederiyle bulutlanan siyah gözlerini kitabından ayırmayarak,
"Okuyorum büyükanneciğim" dedi.
Ancak on sekiz yaşında vardı. Şezlongdaki mühmel uzanışı ona müstesna bir letafet veriyor, ince jüpünün altında bedii bir vuzuh ile irtisam eden kalçaları daha dolgun, daha geniş, dizleri daha narin, daha mütenasip, eteklerinin pembe beyaz gölgeleri içinde pek şuh, pek uyanık duran bacakları daha tombul, daha nefis, ayakları daha küçük görünüyordu. Tuttuğu siyah maroken cildin üzerinde beyaz, parlak, zarif, ince elleri asi bir istical ile göğsünden fırlamak ister gibi kabaran memelerine dayanıyor, sanki onları zaptediyordu. Gür siyah saçları mağmum, hüzünlü çehresi etrafında mesut edici, düşündürücü bir zevk veriyor gibiydi. Büyük nine sordu:
"Okuduğun ne, kızım?"
"Bir roman."
"Neden bahsediyor?"
"Hiç."
Büyük nine tekrar daldı. Karşısındaki, senelerce evvel ihtiyarlayıp ölen torununun bu güzel, bu taze torununa bakıyordu. Bu vücut işte hayatının baharı idi. Arkasındaki, görmek istediği şu pencerenin dışarısındaki gürültülü, kokulu bahara niçin bu kadar yabancı duruyordu. Kendisini tehyic eden, mukavemet olunmaz bir gençlik arzusu veren, on yedi yaşında bir aşığın busesi kadar leziz, muharrik olan bu nisan rüzgarı, niçin onun meçhul matemlerini örtmüyor, onun dudaklarında biraz tebessüm, gözlerinde biraz şule uyandırmıyordu. Tekrar sordu:
"Söyle yavrum, o roman ne diyor?"
Genç kız büyük gözlerini kaldırdı. Kitabı dizlerine indirdi. Nazik bir şive ile,
"Büyükanneciğim, Fransızca bir roman işte..." dedi.
Lakin büyük nine merak ediyordu, mutlaka anlamak istiyordu:
"Adı ne?
"Desenchanté..."(**)
"Ne demek?"
"Sevinçten, saadetten mahrum kadınlar demek."
"Onlar kimmiş?"
"Biz... Türk kadınları..."
Büyük nine düşündü. Sol eliyle siyah, parlak saçlarını düzelten torununun torununa şimdi pek elemli bakıyordu: Bu kız tıpkı büyük matemleri geçirmiş, felaketler görmüş bir zavallı gibiydi. Hiç gülmüyor, hep mahzun duruyordu. Ah, işte hep bu kitaplar onları zehirliyor, onları solduruyordu. Onları bahara, saadete yabancı bırakıyordu. Ansızın kalbinde bir acı duydu. Bu genç, bu güzel kıza acıyordu. Titreyen kadit ellerini koltuğunun yanlarına dayadı. Hiddetlenmiş gibi biraz yükseldi.
"Sevinçten, saadetten mahrum kadınlar, Türk kadınları mı?" dedi. "Hayır hayır! Türk kadınları asla sevinçten, sadetten mahrum değildiler. Sevinçten, saadetten mahrum olan sizsiniz. Şimdiki kadınlar... Siz yoruldunuz. Siz büyükannelerinize benzemediniz. Ah biz!... gençken ne kadar mesuttuk. Bahar, şu arkamdaki bahar bizi sevinçten deli ederdi. Şimdi siz bunları görmüyorsunuz, siz bu zehirleyici kitaplar üzerine düşüyor, kararıyor, soluyor, soluyor, hırçın, berbat, tahammül olunmaz bir mahluk oluyorsunuz."
Genç kız gülümsedi. Büyükannesinin böyle hiddetli serzenişlerini her vakit dinler, bazen onunla münakaşa ederdi.
"Hiç siz okumaz mıydınız, büyükanneciğim?" diye sordu.
"Okurduk. Kibar, büyük efendiler kızlarına Farisi öğretir, Cami dersleri gösterirlerdi. 'Tuhfe-i Vehbi'yi okuturlardı. Fuzuli'nin, Baki'nin gazellerini ezberlerdik, Mesnevi'yi anlardık. Mükemmel seci'ler, kafiyeler yapar, kocalarımızla münakaşa eder, hafızamıza, zekamıza, nüktelerimize onları hayran ederdik. O vakit bir kadın için en büyük medih: 'Fazıla, edibe, şaire, akıle....' idi. Şimdi siz Frenk mürebbiyeler elinde büyüyor, kendi lisanınızın güzelliklerini tanımıyor, başka memleketlerin, başka şeylerini öğreniyorsunuz. Onlara benzemek istedikçe, kendi benliğinizden uzaklaşıyor, etrafınızdan nefret ediyor, hakikaten sevinçten, saadetten mahrum kalıyorsunuz. Ah... At elinden o kitabı!"
Esmer güzeli kız yeniden gülümsedi,
"Peki, büyükanneciğim" dedi, "bu kitabı atayım... Okumayayım. Sonra bize müebbet ve yıkılmaz bir hapishane olan bu sıkıcı evin içinde bu mevkufiyetin yalnızlığı içinde çıldırayım mı? Okuyor, eğleniyor, biraz teselli buluyorum."
"Hayır kızım, okuyor, fakat eğlenmiyorsun. Gözlerini görsen... Bir bulut, bir sis içinde gibi! Bütün bütün fenalaşıyorsun. Bu kitaplar hep zehir, hep keder..."
Sensizim5841
Sensizim5841
S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

Erkek
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Yarama10
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3

http://www.melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından Sensizim5841 Paz Eyl. 07, 2008 2:23 pm

Ömer Lütfi Mete


1950 yılında Rize’de doğdu.İlk ve orta öğrenimini burada tamamlarkan özel olarak dini eğitim gördü.Bir süre Kuran Kurslarında hocalık yaptı.Rize Ülkü Ocakları Başkanlığı yaptı.1970 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne girdi.Aynı dönemde Babıali’de Sabah gazetesinde basın hayatına atıldı.1972’de İktisat Fakültesi’nden ayrıldı.1973 yılında Atatürk Eğitim Enstitüsü’ne girdi 1976’da mezun oldu.Kısa süre edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra tekrar gazeteciliğe döndü.Ortadoğu,Tercüman, Türkiye, Yeni Binyıl, Ayyıldız gazetelerinde ve Türk Edebiyatı, Boğaziçi dergilerinde yazdı, Çağrışım dergisini çıkardı.Senaryo çalışmaları yaptı.Anap ve MHP’den milletvekili adayı oldu, seçilemedi.

ESERLERİ
Senaryoları:Bizim Ev,Çizme,Bizim Yunus,Köstekli Saat,Veysel Karani,Ahmet Bedevi,Evlere Şenlik,Avcı, Deli Yürek.
Şiirleri:Gülce (1989)
Romanları:Balonya Tüneli (1978),Çığlığın Ardı Çığlık (1989),Çizme (1991), Yerden Göğe Kadar (1993), Asker ile Cemre (1993).
Sensizim5841
Sensizim5841
S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

Erkek
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Yarama10
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3

http://www.melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından Sensizim5841 Paz Eyl. 07, 2008 2:23 pm

Peyami Safa


(1899- 15 Haziran 1961): Yazar. İstanbul'da doğdu. Meşhur şair İsmail Safa'nın oğludur. Düzenli bir öğrenim göremedi. Kendi kendisini yetiştirdi. 13 yaşında hayata atıldı. Posta Telgraf Nezaretinde çalıştı. Öğretmenlik (1914-1918), gazetecilik (1918-1961) yaptı. Hayatını yazıları ile kazandı. İstanbul'da öldü.

Kardeşi İlhami ile Yirminci Asır adlı bir akşam gazetesi çıkardı. Bu gazetede "Asrın hikâyeleri" ilk hikâyelerini imzasız yayınladı (1919), Kültür Haftası (21 sayı, 15 Ocak-3 Haziran 1936) ve Türk Düşüncesi (63 sayı, 1953-1960) adlarında iki de dergi çıkardı. Tasvîr-i Efkâr, Cumhuriyet, Milliyet, Tercüman, Son Havadis gazetelerinde yazdı. Çok sevdiği oğlu Merve'yi askerliğini yaptığı sıra kaybetmesi Peyami Safa'yı çok sarstı. Bu olaydan birkaç ay sonra İstanbul'da öldü. Edirnekapı Şehitliği'nde gömülüdür.

Peyami Safa kendi kendisini yetiştirmiş ender şahsiyetlerden biridir. Fransızcayı Fransızca gramer kitabı yazabilecek kadar öğrenmiştir. 43 yıl hiç durmadan yazdı. Güçlü bir fikir adamı, romancı ve polemikçidir. Nâzım Hikmet Ran, Nurullah Ataç, Zekeriya Sertel, Muhsin Ertuğrul, Aziz Nesin'le polemiğe giriştir.

Öldüğü zaman Son Havadis gazetesi baş yazarı idi.

Peyami Safa halk için yazdığı edebî değeri olmayan romanlarını "Server Bedi" imzası ile yayınladı. Sayıları 80'i bulan bu eserler arasında; Cumbadan Rumbaya (1936) romanıyla, Cingöz Recai polis hikâyeleri dizisi en ünlüleridir. Ayrıca ders kitapları da yazdı. Peyami Safa'nın fıkra ve makalelerinde sağlam bir mantık dokusu ve inandırıcılık görülür. Romanlarında olaydan çok tahlile önem verdi. Toplumumuzdaki ahlâk çöküntüsünü, medeniyetin yarattığı bocalamayı, nesiller ve sosyal çevreler arasındaki çatışmayı dile getirdi. Zıt kavramları, duygu ve düşünce tezadını ustaca işledi.

Romanları: Gençliğimiz (1922), Şimşek (1923), Sözde Kızlar (1923), Mahşer (1924), Bir Akşamdı (1924), Süngülerin Gölgesinde (1924), Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü (1925), Canan (1925), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930), Fatih-Harbiye (1931), Atilla (1931), Bir Tereddüdün Romanı (1933), Matmazel Noralya'nın Koltuğu (1949), Yalnızız (1951), Biz İnsanlar (1959). Hikâyeleri: Hikâyeler (Halil Açıkgöz derledi, 1980). Oyunu: Gün Doğuyor (1932). İnceleme- denemeleri: Türk İnkılâbına Bakışlar (1938), Büyük Avrupa Anketi (1938), Felsefî Buhran (1939), Millet ve İnsan (1943), Mahutlar (1959), Mistisizm (1961), Nasyonalizm (1961), Sosyalizm (1961), Doğu-Batı Sentezi (1963), Sanat- Edebiyat-Tenkid (1970), Osmanlıca-Türkçe- Uydurmaca (1970), Sosyalizm-Marksizim- Komünizm (1971), Din-İnkılâp-İrtica (1971), Kadın-Aşk-Aile (1973), Yazarlar-Sanatçılar- Meşhurlar (1976), Eğitim-Gençlik-Üniversite (1976), 20. Asır- Avrupa ve Biz (1976). Ders Kitapları: Cumhuriyet Mekteplerine Millet Alfabesi (1929), Cumhuriyet Mekteplerine Alfabe (1929), Cumhuriyet Mekteplerine Kıraat (I-IV, 1929), Yeni Talebe Mektupları (1930), Büyük Mektup Nümuneleri (1932), Türk Grameri (1941), Dil Bilgisi (1942), Fransız Grameri (1942), Türkçe İzahlı Fransız Grameri (1948).

Beşir Ayvazoğlu, Peyami, Hayatı, Sanatı Felsefesi Dramı'nı yayınladı (1998).

ESERLERi:

BiZ INSANLAR

Mütefekkir romancı bu eserde insan ruhunun derinliklerine büyük zekasının ışığını tutmaktadır. romanda asil bir ruhun insanın anlaşılmazlığı karşısındaki bunalımları, ikiyüzlülüğe ve bayağılıklara karşı isyanı verilmektedir. Harb yıllarının ahlâkı ve içtimâi hayanı verilmektedir. Harb yıllarının ahlâkı ve içtimâî hayatı perişan eden havası iinde dürüstlüğün ve ülkücülüğün savunması yapılmakta, kozmopolitliğe karşı milliyetçilik, materyalizme karşı maneviyatçılık bayraklaştırılmaktadır.

YALNIZIZ

Peyami Safa, bu eserinde insanlığı materyalizmin kör çenberini kırmağa, kendini kaybettiği ruhunu bulmaya çağırmaktadır. Asrımızda insanın bütün problemleri bu noktada düğümlenmektedir. Ve Allah'ı bilmedikçe, insanlık buhrandan buhrana yuvarlanacak, huzur ve sükun bulamayacaktır.

FATiH HARBiYE

Yazar bu romanında Tanzimat'tan kopup gelen, Millî Mücadelede ve sonraki yıllarda alevlenen batılılaşma hareketlerinin Türk tipindeki ve cemiyetindeki etkilerini incelemektedir.

MATMAZEL NORALiYA' NIN KOLTUĞU

Peyami Safa'nın mizac ve ruh yapısına uygun düşen bir konuyu ihtiva etmektedir. Ruhçu ve akılcı dünya görüşünün yazarın anlayışı çerçevesinde birleştirilmesi esasına dayanır.

DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU

Roman, yalnız ve hasta bir çocuğun ızdırabını, çocukça aşkını ve kıskançlığını; mes'ud olmak isteyen bir genç kızın temiz sevgisini; inanmak arzusu bütün benliğini saran bir insaın kuruntularını ve çıplak hastahane duvarı gerisindeki hıçkırıklarını anlatır.

MAHŞER

Yazarın görüşlerini değişik bir tarzda işlediği bir romandır.

ŞİMŞEK

Yazarın ilk romanlarındandır. Yazar bunda da bütün eserlerinde işlediği konuları, bir başka tarzda yeniden işlemektedir.

CANAN

Peyami Safa'nın "Şimşek", "Bir Akşamdı", "Mahşer" romanları tarzında bir diğer eseridir.

SÖZDE KIZLAR

Günümüzün kızlarını, onları mesud yahud bedbaht edebilecek hususları birer ibret levhası gibi yansıtmaktadır.

TÜRK İNKILABINA BAKIŞLAR

Atatürk İnkılâbları öncesindeki fikir cereyanlarını en gerçek kaynaklarıyla ortaya koymaya çalışmıştır

[b]
Sensizim5841
Sensizim5841
S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

Erkek
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Yarama10
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3

http://www.melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından Sensizim5841 Paz Eyl. 07, 2008 2:23 pm

Piri Reis


Doğum tarihi kesin olarak bilinmiyor. 1465-1470 arasında Gelibolu'da doğdu. Asıl adı Muhiddin Pirî'dir. Karamanlı Hacı Ali Mehmed'in oğlu ve ünlü Osmanlı denizcisi Kemal Reis'in yeğenidir. Akdeniz de korsanlık yapmakta olan amcasının yanında yaklaşık 1481'den sonra denize açıldı. 1487'de onunla birlikte İspanya'daki Müslümanlar'ın yardımına gitti. 1491-1493 arasında Sicilya, Sardunya, Korsika adalarına ve güney Fransa kıyılarına yapılan akınlara katıldı. Amcasıyla birlikte Osmanlı Devleti'nin hizmetine girerek 1499-1502 Osmanlı-Venedik Savaşı'nda bir savaş gemisinde kaptanlık yaptı. 1511'de amcasının ölümü üzerine Gelibolu'ya çekilerek Kitab-ı Bahriye (Denizcilik Kitabı) üzerinde çalıştı ve 1513'te bir dünya haritası çizdi.

1516 Mısır seferinde Osmanlı donanmasında kaptan olarak savaştı. 1517'de ilk çizdiği haritayı Yavuz Sultan Selim Han’a sundu. 1521'de Kitab-ı Bahriye'yi tamamladıktan sonra 1522'de Rodos seferine katıldı.1524'te sadrazam Makbul İbrahim Paşa'yı Mısır'a götüren gemiye kılavuzluk etti. Sadrazamın ilgilenmesi üzerine 1525'te Kitab-ı Bahriye'yi yeniden düzenleyerek onun aracılığıyla Kanuni Sultan Süleyman Han’a sundu. 1528'de çizdiği ikinci haritasını da padişaha armağan etti. 1528'den sonra güney denizlerinde görev yaptı. Portekizlilerin Aden'i alması üzerine Süveyş'teki Osmanlı donanmasına kaptan atanarak 26 Şubat 1548'de Aden'i geri aldı. 1552'de önemli bir Portekiz üssü olan Maskat'ı ve ardından Kişm Adası'nı alarak Hürmüz Kalesi'ni kuşattı. Portekizliler'in Basra Körfezi'ni kapatmak istediklerini duyarak kuzeye yöneldi. Katar Yarımadası'na, Bahreyn Adası'na egemen olarak Mısır'a geçti. Donanmayı Basra Körfezi'nde bıraktığı için sefer sırasında kendisinden yardımını esirgeyen Basra Valisi Kubâd Paşa'nın da girişimleriyle suçlu görülerek Kahire'de 1554 yılında idam edildi.

Büyük bir denizci olduğu kadar büyük bir haritacı olan Pirî Reis, korsanlık günlerinden başlayarak gezip gördüğü yerleri yabancı kaynaklardan da yararlanarak tarihi ve coğrafi özellikleriyle birlikte kitabında anlatmış ve haritalarını çizmiştir. Kitab-ı Bahriye'nin nazımla yazılan ve denizcilikle ilgili tüm bilgilerin toplandığı başlangıç bölümünde, genel açıklamalardan sonra Ege ve Akdeniz adaları tanıtılarak denizle ilgili gözlem ve deneyim önemi vurgulanır. Fırtına, rüzgâr çeşitleri, pusula ve haritanın tanımından sonra dünyayı kaplayan denizler ve karaların oranı belirtilir. Portekizliler'in denizcilikteki ilerlemeleri ve keşifleri, Çin Denizi, Hint Okyanusu, Akdeniz ve Ege Denizi'ndeki rüzgârlar, Basra Körfezi, Atlas Okyanusu ayrıntılı biçimde anlatılır.

Düz yazı ile anlatımın başladığı haritalı bölüm asıl metni oluşturur. Bu bölümde Çanakkale Boğazı'ndan başlayarak Ege Denizi kıyı ve adaları, Adriyatik Denizi kıyıları, Batı İtalya, Güney Fransa, Doğu İspanya kıyılarıyla çevresindeki adalara ilişkin tarihi, coğrafi bilgiler verilerek Kuzey Afrika kıyıları, Filistin, Suriye, Kıbrıs ve Anadolu kıyıları izlenerek Marmaris'te tüm Akdeniz'in havzası noktalanır.

1513'te çizdiği ilk haritasında Kristof Kolomb'un 1498'de çizdiği Amerika haritasından, Portekiz ve Arap haritalarından yararlandığını belirtir. Elde kalan parçası Avrupa ve Afrika'nın batı kıyılarıyla Atlas Okyanusunu, Antil Adalarını, orta ve Güney Amerika'yı gösterir. 1528'de çizdiği ikinci haritasından günümüze kalan parça, büyük bir dünya haritasının kuzey batı köşesi olup Atlas Okyanusu'nun kuzeyini, kuzey ve orta Amerika'nın yeni keşfedilmiş kıyılarını ve Grönland'dan Florida'ya uzanan kıyı şeridini içerir. Adalar ve kıyılar son keşiflere dayalı olarak daha doğru çizilidir. Keşfedilmeyen yerler ise beyaz bırakılarak, bilinmediği için çizilmediği belirtilir. İlk haritadan daha büyük ölçekli ve gelişkin olan ikincisi, teknik olarak döneminin en ileri örneğidir.

ESERİ: Kitab-ı Bahriye, (Yeni harflerle, Denizcilik Kitabı, 2 kitap, Y. Senemoğlu (haz),Tercüman 1001 Temel Eser)
Sensizim5841
Sensizim5841
S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

Erkek
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Yarama10
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3

http://www.melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından Sensizim5841 Paz Eyl. 07, 2008 2:23 pm

Puşkin


HAKKINDA YAZILANLAR

Puşkin’in dinî bilincinin oluşmasında Doğu’nun etkisi: Doğu ve Puşkin
Vladimir Kazarin*

1820 yılında Kırım gezisi sırasında ve sonrasında, Puşkin’in mektup ve eserlerinde, Tavrida olarak adlandırılan eski Kırım topraklarında, Ortodoks Hıristiyanlığı’nın gelişmesi ile ilgili anı ve rivayetlerden bahsetmemesi, bu konuya fevkalade kayıtsız kaldığını gösterir.

Taman’dayken, Kerç Boğazı’nın iki kıyısında bulunan eski Taman Hanlığı’na ve büyük ihtimalle, 1792 yıllarının tarihî bulguları arasında en heyecan verici eserlerden olan Taman Hanlığı’nın taştan yapılan muhteşem anıtına ilgi göstermiş ancak Puşkin “Meryem Ana’yı Himaye” kilisesinden hiç söz etmemiştir. Halbuki söz konusu Taman Hanlığı’nın taş anıtı bir süre bu kilisede muhafaza edilmişti. Ayrıca, o dönemde Meryem Ana’yı Himaye kilisesine bağlı bir rivayet çok meşhurdu. Bu kilise, 1022 yılında Taman Hanı Mstislav tarafından, Kosogların hanı Rededü ile yapılan savaşta galip geldiği için kurulmuştur.
Eski vakayinamelerde bu kilisenin Meryem Ana kilisesinin kalıntıları üzerine kurulmuş olduğu rivayet edilmiştir. Puşkin’in Meryem Ana Kilisesinden ve kuruluş özelliklerinden haberdar olduğu muhakkaktır, çünkü kendisi Taman Hanı Mstislav’ın şahsiyetine ilgi duymuş, “Kafkas Esiri” adlı uzun şiirindeki dipnotlarında bu handan da söz ederek, “Mstislav” adlı Taman Hanı’nı anlatan ayrı bir eser yazmayı düşünmüştür. Puşkin’in bütün bu olaylardan haberi vardır ancak eserlerinde bu konulardan hiç bahsetmemesi manidardır.

Kerç’e geldiğinde Puşkin, büyük ihtimalle Hazret Yohhan kilisesini ziyaret etmiştir. Eski Bizans usulü ile inşa edilmiş bu kilise, şehrin esas görülmesi gereken yerlerinden birisidir, Kerç’e gelen herhangi bir seyyah mutlaka burayı ziyaret etmiştir. Bu seyyahlar arasında, kiliseyi 1818 yılında ziyaret eden Çar I. Aleksandr’ın isminin söylenmesi meseleyi yeterince açıklıyor zannederim. Hz. Yohhan kilisesinin kuruluş tarihleri ile ilgili tartışmalar hala devam etmekte. Puşkin’in yaşadığı dönemde, kilisenin kuruluş tarihi olarak M.S. VI yüzyıl (A. İ. Mihaylovski-Danilevski) ve III-IV. yüzyıl (G. V. Gerakov) tarihleri tahmin ediliyordu. Bunun yanında daha gerçekçi fikirler de vardır (İ. M. Muravyev-Apostol). Günümüzde ise bilim adamlarının bu konuda kesin bir cevabı yoktur, tahmin edilen tarih ise VIII-XIV. yüzyıllardır.

Sivastopol yakınlarında Fiyolent burnunda bulunan Georgi Manastırına Puşkin’in yaklaşım tarzı çok manalıdır. O dönemde sadece Kırım’ın değil, bütün Rusya Ortodoks Hıristiyanlığı’nın önemli kutsal yerlerinden olan bu manastırın kuruluşunun 1000. yıldönümü yaklaşıyordu. Rivayetlere göre, günümüzde manastırın bulunduğu yerde eskiden bir mağara kilisesi vardı. O kilisenin papazı ise Andrey Havarisi idi. Puşkin ise yazılarında, ancak manastırın bulunduğu yerin manzarasının çok güzel olduğuna ve manastır yakınlarında eskiden antik mitolojiye ait olan “İfijeni Tavrida’da” adlı rivayette anılan Diana mabedinin bulunmasından dolayı manastırdan bahsetmektedir.

“Bahçesaray Selsebili” adlı eserinde Hıristiyanlık (ancak Ortodoks Hıristiyanlığı değil, Katolisizm) konusu ortaya çıkacaktır. Bu konu da o dönemde moda olan romantizmin meydana getirdiği Avrupa (Hıristiyanlık) ve Şark (İslâm) kültürlerinin karşılaştırılması akımına uymasından dolayıdır.

Nihayet, sıraladığımız olaylar arasında en manidarı, bahsettiğimiz dönemde Kırım’dan söz eden Puşkin, Kırım topraklarının Rus Hıristiyanlığı’nın vatanı olması ve burada 988 yılında Prens Vladimir’in vaftiz edilmesiyle ile ilgili bir kelime dahi söylememesidir. Böyle olmakla beraber, “Ruslan ve Ludmila” adlı uzun şiirinde ve “Mstislav” adlı uzun şiirinin karalamalarında Puşkin, Prens Vladimir’den bahsetmiştir. O dönem, Rusya’nın resmi tarihçisi olan N. M. Karamzin’in yazmış olduğu Rusya’nın vaftiz olayını anlatan kitabını dikkat ve titizlikle okumuş olan Puşkin’in, söz ettiğimiz döneme ait eserlerinde bu vaftiz olayını ihmal etmesi anlamlı ve dikkat çekici bir tavırdır. 1825 yılında Kırım’ı gezen Griboyedov, Rusya’nın bu vaftiz olayını çok düşünecek ve dile getirecektir.
Puşkin’in bu önemli olaylara karşı kayıtsızlık ve suskunluğunun nedeni, 1820 yılında, döneminin modasına uygun olarak aşırı ateist olmasıdır. Arkasında, lise yıllarında yazdığı “Rahip” adlı ahlaki serbest uzun şiiri (1813) vardı, ilerisinde daha yazılacak ve Tanrıya kahredecek “Gavriliada” (1821) ve Odesa’daki “Temiz Ateizm Dersleri” (1824, bahar) vardı. Dinî değerlerini ve Ortodoks Hıristiyanlığı’nı Puşkin, 1824 sonbaharında Mihaylovsko’ye geldikten sonra yeni tanımaya ve benimsemeye başlamıştır. İlgi çekici olan şudur: Puşkin’in dine ısınması, “Kuran-ı Kerim’e nazireler” yazdıktan sonra başlamıştır.

“Kurân-ı Kerim’e nazire” yazma fikri muhakkak, doğrudan Kırımla ilgilidir. Puşkin, Şark kültürünü, İslam dünyasını Kırım gezisi sırasında, özellikle Bahçesaray’da bulunduğu sıralarda tanımıştır. Bir yabancı olan Puşkin’i, Kırım Tatarları’nın dinî emirleri yerine getirme titizliği hayrete düşürmüştür. “Bahçesaray Selsebili” adlı uzun şiirinde Puşkin “muhteşem Doğunun insanlarının” “Kur’an’ın kutsal emirleri”ne “titizlikle riayet etmeye” hazır olduklarını, “Peygamberi sevenlerin” yaşlanırken Mekke’yi görme ve savaşta şehit olup cenneti kazanma arzularından çokça bahsetmiştir.

Kasım 1824’de, nazireler üzerinde çalışan Puşkin, 1790 yılında çıkan M. Verevkin tarafında tercüme edilen Kur’ân-ı Kerim’in metininden faydalanmıştır. Ancak Puşkin Kuran-ı Kerim’deki yazıları titizlikle takip etmemiştir. Onun şiirlerinin, kutsal kitabın surelerinin şiir diline tercümesi olduğunu söylemek yanlıştır. Puşkin’in şiirleri, Kuran-ı Kerim sureleri esas alınarak, Tanrı ile insan arasındaki münasebetler üzerine yazılmış fikirlerdir.

Haklı olarak şu fikir ileri sürülebilir: Puşkin, Rus insanın bilincinde Ortodoks dininin yeri üzerinde, İslâmı tanıdıktan sonra düşünmeye başlamıştır. Bir derecede, Kur’ân-ı Kerim, Puşkin’i Hıristiyan buyruklarını analiz etmeye teşvik etmiştir. Kurân-ı Kerim’in surelerini şiir diline çevirince, Puşkin, doğal olarak İncil’in bölümlerini şiir diline çevirme fikrini benimsemiş ve gerçekleştirmiştir. 1823 yılında yazılan “Eken” şiirinde Puşkin, İncil hikayesinden yola çıkarak, bu hikayesini “Demokrat İsa Mesih’in masalı” olarak yorumlamıştır. “Boris Godunov” trajedisinde (1824-1825) ise, şair tarafından tasvir edilen halk, “Hıristiyanların gayretle ettikleri dua”nın Allah’a ulaşmasını, “Bahçesaray Selsebili”nin kahramanlarının coşkusuyla arzu edecektir.

“Kurân-ı Kerim” naziresinden, Puşkin’in İsa Peygamber’in şahsiyetini açıklamaya çalıştığı ünlü “Peygamber” şiiri (1826) doğmuştur. Bu şiirde şair ilk defa bir Peygamberi, ferdi hayatı dışında bir Mesih olarak düşünecektir. Bunun yanında, “Peygamber” şiirinde, şair peygamberin vazifeleri arasında, Tanrı’dan insan bilincine armağan edilen dinî değerleri şöyle yansıtmıştır:
Çölde yatan cesedime
Aniden bir ses geldi Tanrı’dan,
“Kalk, Peygamber, kalk, gör, işit”,
Diyar diyar dolaşarak,
İrademi kabul et, ettir, git,
İnsan kalplerini sözlerinle yak”.
* Vernadskiy Tavriya Milli Üniversitesi Profesörü, Rus Edebiyatı ve Yabancı Edebiyat kürsüsü başkanı (Simferopol, Kırım/Ukrayna).
Sensizim5841
Sensizim5841
S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

Erkek
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Yarama10
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3

http://www.melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından Sensizim5841 Paz Eyl. 07, 2008 2:24 pm

Rauf Yekta Bey



(1871-1935), Türk müziğinin ünlü isimlerini konu alan bir dizi risale yazmış, bunlardan Zekai Dede, Abdülkadir Meragi ve Dede Efendi'ye ilişkin olanlarını yayımlayabilmiştir. Meraklısı, bu risalelerin çeviriyazılarını bu kitapta bulabilecektir.

ESERLERİ
1.Esatiz-ı Elhan I.cüz: Hoca Zekai Dede Efendi, İstanbul 1318 (1902)
Türk müziğinin ünlü adı Zekai Dede'nin (1825-1897) hayatını konu alan bir risaledir. Bestecinin ölümünden beş yıl sonra ve onun en yakın öğrencilerinden biri tarafından kaleme alındığından, oldukça sağlam bir kaynaktır.

2.Esatiz-i Elhan II.cüz: Hoca Abdülkadir-I Meragi, İstanbul 1318 (1902)
135?-1435 yılları arasında yaşamış olan müzik bilgini ve besteci Maragalı Abdülkadir hakkında yapılmış ilk çalışmadır. Abdülkadir'in hayat hikayesin karanlıklar içerisinden çıkartan ilk kaynak bu risalenin 100. Sahifeye kadarki bölümü, konuyla ilgili olarak gazetelerde çıkmış polemiklere ayrılmış, daha sonra müzik adamının hayat hikayesi ve sanatı incelenerek, son kısma eserlerinin listesi eklenmiştir.

3.Esatiz-i Elhan III.cüz: Dede Efendi, İstanbul 1341 (1925)
Hammamizade İsmail Dede'nin (1778-1846) hayatı ve sanatı üzerine yapılmış ilk ve bugüne kadarki en değerli çalışma olma kimliği taşıyan bu kitapta, Dede Efendi'yle ilgili olarak onu tanımış kimselerin anılarının yanısıra hakkındaki menkabevi söylentilere de yer verilmiştir ve son kısmında yine bir eser listesi vardır.

Rauf Yekta Bey, " Esatiz-I Elhan" serisini sürdürerek, Türk müziğinin en tanınmış bestecilerinin hayat hikayelerini müzikoloji literatürüne kazandırmayı amaçlamış,bu maksatla Urmiyeli Safiyüddin ve Hacı Arif Bey'le ilgili bölümleri de kaleme almış, ancak bunlar maddi imkansızlıklar nedeniyle basılamamıştır."

HAKKINDA YAZILANLAR
(Murat Bardakçı, " Rauf Yekta Bey'in Hayatı ve Eserleri", Türk Musikisi içinde, İstanbul,1986)
Sensizim5841
Sensizim5841
S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

Erkek
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Yarama10
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3

http://www.melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından Sensizim5841 Paz Eyl. 07, 2008 2:24 pm

Refik Halid Karay


1888'de İstanbul'da doğan Refik Halit, Bank-i Osmani serveznedarlarından, "bâlâ" rütbesine sahip Mehmed Halid Bey'in oğludur. Vezneciler'de Şemsu'l-Maarif ve Göztepe'de Taş Mektep'te okuyan ve ayrıca özel dersler de alan Refik Halid, Mekteb-i Sultani'yi terkettiği gibi, Mekteb-i Hukuk'u da yarıda bırakıp Maliye Merkez Kalemi'ne katip olarak girdi.
1908'de katipliği bırakarak, Servet-i Fünun'da ve Tercüman-ı Hakikat'te çalışmaya başladı, bu arada kendisine ait Son Havadis adıyla bir gazete çıkardı ancak bunu on beş sayı sürdürebildi. Fecr-i Ati Topluluğu'na katıldı, Servet-i Fünun'a yazılar verdi. Kalem adındaki mizah dergisinde de "Kirpi" müstear ismiyle siyasi mizah yazıları yazdı. Sada-yı Millet'te, bilahare Cem'de Kirpi müstear ismiyle yazılar yazdı.

Gazeteci Ahmet Samim'in 9 Haziran 1910'da İttihatçılarca katledilmesi üzerine İştirak adlı gazetenin 13 Haziran 1910 tarihli nüshasının buna ilişkin yazılara ayrılmasını sağladı ve bu yüzden İttihat ve Terakkicilerce mimlendi. "Kirpi" müstear ismiyle yazdığı, İttihat ve Terakki Fırkası'nı yerden yere vuran yazılarını "Kirpinin Dedikleri" adıyla bir kitapta topladı ve bu arada Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın elindeki Beyoğlu Belediyesi'nde yedi ay süreyle Başkatip olarak çalıştı, Mahmud Şevket Paşa'nın katlinden hemen sonra da, yargılanmaksızın Sinop'a sürüldü (1913), bilahare Çorum, Ankara ve Bilecik'e gönderildi. Bilecik'teyken ongünlük bir izinle İstanbul'a geldiğinde Ziya Gökalp'in yardımlarıyla geri dönmedi yani sürgünlüğü son
buldu (1918).

Robert Kolej'de bir yıl kadar Türkçe öğretmenliği yaptı, bu arada Vakit, Tasvir-i Efkar ve Zaman gazetelerinde makaleler yayınlayan Refik Halid, Damat Ferit Paşa'nın dostluğu sayesinde, mütarekeden hemen sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na katıldı, Posta ve Telgraf Umum Müdürü olarak görevlendirildi (1919). İzmir'in işgalinden sonra Anadolu Hareketiyle İstanbul Hükumeti arasında yaşanan telgraf krizinde İstanbul Hükumetini tuttuğu için, İstanbul'un işgalcilerden kurtarılışının ardından 09.11.1922 tarihinde Beyrut'a kaçtı. Yüzellilikler listesine alınması ve ihracı konusunda baskı yapılması üzerine Suriye'nin vatandaşlığını kabul etmek zorunda kalan Refik Halid, Halep'te yayımlanan Doğruyol ve Vahdet gazetelerini yönetti, bir ara kendi adına çıkardığı gazeteyi de tepkiler yüzünden kapatmak zorunda kaldı.

Af Kanunuyla, 1938'de yurda dönüp, yazmaya ve geçimini bu yoldan sağlamaya devam eden Refik Halid, 18.7.1965 tarihinde İstanbul'da öldü.

ESERLERİ
Romanları:İstanbul’un İçyüzü,Yezidin Kızı, Çete, Sürgün, Anahtar, Bu Bizim Hayatımız, Nilgün 1-2-3, Yeraltında Dünya Var, Dişi Örümcek, Bugünün Saraylısı, İkibin Yılın Sevgilisi, İki Cisimli kadın, Kadınlar Tekkesi, Karlı Dağdaki Ateş, Dört Yapraklı Yonca, Sonuncu Kadeh.
Hikaye Kitapları:Memleket Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri.
Kirpinin Dedikleri, Ago Paşa’nın Hatıraları, Ay Peşinde, Sakın Aldanma İnanma Kanma, Tanıdıklarım, Guguklu Saat, Bir Avuç Saçma, Bir İçim Su, İlk Adım, Üç Nesil Üç Hayat, Minelbab İlelmihrab


Bir Ömür Boyunca
Refik Halid Karay
İletişim Yayınevi / Anı Dizisi

...İlk baskısı yayınevimiz tarafından yapılan Bir Ömür Boyunca, yazarın 1922-1938 arasındaki sürgünlük yıllarını kapsayan anılarıdır. Ama anlattıkları bu yıllarla ve bu dönemin olaylarıyla sınırlı değildir. Beyoğlu'nun lokanta adabı, Sinop'taki sürgün dünyası kadar Resneli Niyazi'nin meşhur geyiğinin akıbetini de Refik Halid'in güzel ve özgün üslubundan okuruz. Bir Ömür Boyunca, yazarın ölümünden sonra yayınlanan en güzel ve önemli eseridir.

HAKKINDA YAZILANLAR

1.Kendi Yazılarıyla Refik Halid
Hikmet Münir Ebci
Sensizim5841
Sensizim5841
S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

Erkek
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Yarama10
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3

http://www.melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından Sensizim5841 Paz Eyl. 07, 2008 2:25 pm

Yakup Kadri Karaosmanoğlu


27 Mart 1889'da Kahire'de doğdu. İlköğrenimine ailesiyle birlikte gittiği Manisa'da başladı. 1903'te İzmir İdadisi'ne girdi. Babasının ölümünden sonra annesiyle yine Mısır'a döndü, öğrenimini İskenderiye'deki bir Fransız okulunda tamamladı. 1908'de başladığı İstanbul Hukuk Mektebi'ni bitirmedi. 1909'da arkadaşı Şehabettin Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. 1916'da tedavi olmak için gittiği İsviçre'de üç yıl kadar kaldı. Mütareke yıllarında İkdam gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı'nı destekledi. 1921'de Ankara'ya çağrıldı ve bazı görevler verildi.

1923'te Mardin, 1931'de Manisa milletvekili oldu. Bir yandan da gazeteciliğini ve roman yazarlığını sürdürdü. Kadro Dergisi 1932'de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Savunduğu bazı görüşler aşırı bulunduğu için Kadro dergisinin 1934'te yayımına son vermek zorunda kalmasından sonra Tiran elçiliğine atandı. Daha sonra 1935'te Prag, 1939'da La Haye, 1942'de Bern, 1949'da Tahran ve 1951'de yine Bern elçiliklerine getirildi. 27 Mayıs 1960'tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. Siyasal hayatının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekilliği oldu. 13 Aralık 1974'te Ankara'da öldü.

Yazı Hayatı

Karaosmanoğlu yazarlığa Ümit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap gibi dergilerde başladı. Fecr-i Âticiler'in "sanat şahsî ve muhteremdir" görüşünü paylaştığı ve "sanat için sanat" yaptığı bu ilk döneminde Nirvana adlı bir oyun, makaleler, denemeler, düzyazı şiirler ve öyküler yazdı. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında ülkenin durumu, sanat anlayışını değiştirmesine yol açtı. Türk toplumunun çeşitli dönemlerdeki gerçekliğini sergilemek istediği için bir ikisi dışında eserlerinde belli tarihi dönemleri ele aldı. Kiralık Konak I. Dünya Savaşı öncesinin, Hüküm Gecesi II. Meşrutiyet'in, Sodom ve Gomore Mütareke döneminin, Yaban Kurtuluş Savaşı yıllarının, Ankara Cumhuriyet'in ilk on yılının, Bir Sürgün II. Abdülhamid döneminin işlendiği romanlardır. Panorama 1923-1952 yıllarını kapsar. Karaosmanoğlu 1920'lerden sonra iyimser bir devrimci görünümündeyken, sonra umutlarını yitirerek romancılığını devrimci yönde kullanmaktan vazgeçmiştir. 1955'ten sonra da anı kitaplarından başka bir şey yazmamıştır.Romanları arasında en ünlüleri Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban'dır. Nur Baba Nur Baba, Karaosmanoğlu'nun ilk romanıdır. 1922'de kitap olarak çıkmadan önce gazetede yayımlanmıştır. Ama yazılışı ondan sekiz dokuz yıl öncesine gider. O yıllar Karaosmanoğlu'nun Eski Yunan ve Latin edebiyatıyla ilgilendiği ve Çamlıca'daki bir Bektaşi tekkesine devam ettiği dönemdir. Nur Baba'yı Euripides'in Bakkhalar'ından esinlenerek ve tekkedeki gözlemlerine dayanarak yazmıştır.

Roman, tekkenin şeyhiyle, evli bir kadın arasındaki tutkulu bir aşkın öyküsünü anlatır. İçki, müzik ve sevişmeyle sabahlara değin süren ayinler, Bektaşi töreleri ve tekke yaşamı kitapta büyük yer tutar. Bu ayinlerle Bakkhalar'in ayinleri arasında benzerlik bulan Karaosmanoğlu, romanın kadın kahramanı Nigâr'ın cinsi ilişkileriyle bu benzerliği anlatmaya çalışır.Ancak okur için romanın ilginç yönü Bektaşilik'e ilişkin bilgiler olmuş ve bu yönü, yapıtın çok satılmasını sağladığı gibi Karaosmanoğlu'nun ününü de yaygınlaştırmıştır. Ancak Karaosmanoğlu Bektaşilik'in sırlarını açıklamak ve üstelik Bektaşilik'i küçük düşürmekle suçlandığı için romanın ilk ve ikinci baskılarına yazdığı "izah"larla bu suçlamalara karşı kendini savunmak gereğini duymuştur. Kiralık Konak Kiralık Konak'ta Karaosmanoğlu, II. Meşrutiyet yıllarında Batılılaşma hareketinin yol açtığı değer kargaşasını, geleneklerden ve eski hayat biçiminden ayrılışı ve kuşaklar arasındaki kopukluğu sergiler. Romanda yazar adına konuşan Hakkı Celis, başlangıçta yurt sorunlarına karşı ilgisiz, âşık, içli bir şairken, sonradan bilinçlenerek değişir ve "milli ideal" sevdasına tutulur. Bu ideal geleceğin Türkiye'sidir. Karaosmanoğlu romanın öbür kişilerini ve dolayısıyla toplumu, bu yeni bilince ulaşmış Hakkı Celis'in gözleriyle değerlendirir ve yargılar.

ESERLERİ Roman: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panaroma, 2 cilt, Hep O Şarkı. Hikaye Bir Serencam, Rahmet, Milli Savaş Hikâyeleri. Anı: Zoraki Diplomat, Anamın Kitabı, Vatan Yolunda, Politikada 45 Yıl, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları.
Sensizim5841
Sensizim5841
S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

Erkek
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Yarama10
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3

http://www.melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından Sensizim5841 Paz Eyl. 07, 2008 2:25 pm

Yaşar Kemal


Asıl adı Kemal Sadık Göğceli olan Yaşar Kemal, 1923 yılında Adana'nın Osmaniye ilçesine bağlı Hemite köyünde doğdu. Henüz ortaokul sıralarındayken halk yazınına duyduğu ilgi onu folklor derlemeleri yapmaya yöneltti. O dönemde şiirleri Adana Halkevi'nin yayını olan "Görüşler Dergisi"nde yayımlandı. Ortaokulun son sınıfındayken okulu bırakmak zorunda kalarak ırgatlık, amelebaşılık, pirinç tarlalarında su bekçiliği, arzuhalcilik, öğretmenlik, kütüphane memurluğu gibi işlerde çalıştı. Bu arada "Ülke", "Kovan", "Millet", "Beşpınar" dergilerinde şiirleri görüldü.

1951 yılında İstanbul'a yerleşerek, Cumhuriyet Gazetesi' nde fıkra ile röportaj yazarlığı yapmaya başladı. "Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün" başlıklı röportajıyla Gazeteciler Cemiyeti Özel Başarı Armağanı'nı kazandı. O yıllarda öyküleriyle de ilgi çeken sanatçının 1952 yılında "Sarı Sıcak" adlı öykü kitabı yayımlandı. İlk romanı "İnce Memed" 1955 yılında çıktı. 1955-1984 yılları arasında öykü, roman, röportaj ile makalelerinden oluşan 33 kitabı yayımlandı.

Yaşar Kemal, ilk romanı "İnce Memed" ile 1955 yılında Varlık Roman Armağanı' nı kazandı. 1974 yılında "Demirciler Çarşısı Cinayeti" adlı yapıtı, Madaralı Roman Ödülü' nü aldı. "Yer Demir Gök Bakır" Fransa'da 1977 yılında, Edebiyat Eleştirmenleri Sendikası tarafından yılın en iyi yabancı romanı seçildi. "Binboğalar Efsanesi" 1979 yaz dönemi için Büyük Edebiyat Jürisi tarafından seçilen kitaplar arasında yer aldı. 1982 yılında uluslararası Del Duca Ödülü' ne değer görülen Yaşar Kemal, 1984 yılında Fransa' nın Légion D'Honneur nişanını aldı.

Yapıtlarında Torosları, Çukurova'yı, Çukurova insanının acı yaşamını, ezilişini, sömürülüşünü, kan davasını, ağalık ile toprak sorununu çarpıcı bir biçimde ortaya koyan yazarın eşsiz betimlemeleri yapıtlarının en önemli özelliğidir.

29 dilde yayımlanmış olan kitaplarıyla, dünya yazınında çok önemli bir yeri var.

Tilda'sını unutamadı
Nuran Çakmakçı/İstanbul
Hürriyet 11 Mayıs 2001

Ünlü yazar Yaşar Kemal, 50 yıllık hayat arkadaşı Tilda'yı unutamadı. Kemal, ‘‘Tilda'nın kaybı bana güç veriyor. Artık yazmaya başladım’’ dedi. Bahçeşehir Üniversitesi Nobel Adayları Araştırma Merkezi'nin açılışı nedeniyle bir konferans veren Kemal, eşi ve kendisiyle ilgili yazılan şiirin okunacağı anons edilince, gözyaşlarını tutamayarak, ‘‘Tilda benim karım değil, kardeşim değil, anam değil’’ diyerek ağlamaya başladı. Konferans Salonu'nu dolduran öğrenci, öğretim üyeleri ve diğer konukların ayakta alkışları arasında hıçkırıklara boğulan Kemal, daha sonra, ‘‘Bu kadar hissiyatlı davranıp ağladığım için özür dilerim. Ancak, 50 yıllık bir beraberlik yaşadım. O ölmeden önce, ‘Biz her şeye katlanarak, namuslu yaşadık' dedim. O, Osmanlı Sarayı'ndan, ben köyden gelmiştik. Ancak, bir insan olduk’’ diye konuştu.



HAKKINDA YAZILANLAR

1.Deniz Gezmiş'ten Yaşar Kemal'e
Portreler
Oral Çalışlar
Çağdaş Yayınları

Deniz Gezmiş, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Yılmaz Güney, Mehmet Ali Aybar, Sabahattin Ali, Fikret Otyam, Panayot Abacı, Lefter ve... Bu kitapta onların öykülerini okuyacaksınız. Bütün bu portrelerin, bir dönemin güzel bir resini vereceğine inanıyoruz. Bazılarını yakından tanıdınız, bazılarının adını ise hiç duymadınız. Onlar bizi bize anlatıyor. Bir dönemin tanıklığını da içeren bu portreleri beğeneceğinizi umuyoruz.

2.İNCE MEMED TARTIŞMASI...

- TARİH ARAŞTIRMACISI CEZMİ YURTSEVER'İN "ÇUKUROVALI" KİTABI YAYINLANDI

- YAŞAR KEMAL, İNCE MEMED'İN HAYALİ KAHRAMAN OLDUĞUNU, YURTSEVER İSE YAŞADIĞINI, HATTA YAŞAR KEMAL'İN BİR AKRABASI TARAFINDAN YAPILAN İHBAR SONUCU ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜ SAVUNUYOR

- CEZMİ YURTSEVER: "ÇUKUROVALI KİTABI, YAŞAR KEMAL'İN SIRLARINI AÇIĞA VURUYOR"

ADNAN KULAK

ADANA (İHA) - Adanalı Tarih Araştırmacısı Cezmi Yurtsever ile Adanalı ünlü romancı Yaşar Kemal arasındaki "İnce Memed" tartışması giderek büyüyor. Yaşar Kemal, roman kahramanı İnce Memed'in yaşamadığını, hayal ürünü olduğunu savunurken, Tarihçi Cezmi Yurtsever ise edindiği bilgi, belge ve görgü tanıklarının ifadelerine dayanarak hazırladığı ve yayınladığı kitabında İnce Memed'in Çukurova'da yaşadığını, hatta Yaşar Kemal'in bir akrabasının ihbarı sonucu yakalanarak öldürüldüğünü iddia
ediyor.

İNCE MEMED GERÇEK Mİ HAYALİ Mİ?

Tarihçi Cezmi Yurtsever, yaptığı araştırmaları, bilgi ve belgeleri derleyerek "Çukurovalı" adıyla bir kitapta topladı. Kitap yayınlanmadan kısa süre önce ulusal bir dergiye röportaj veren Cezmi Yurtsever'in açıklamalarına kızan Yaşar Kemal, "Cezmi Yurtsever bir yalancı ve iftiracıdır. Kendisini mahkemeye vereceğim" şeklinde açıklamada bulundu. Cezmi Yurtsever ile Yaşar Kemal arasında alevlenen ve son günlerde iyice doruğa çıkan İnce Memed tartışmaları, Yurtsever'in kitabı Çukurovalı'nın
yayınlanması ile yeni bir boyut kazandı. Kitabında, Kadirli ve Kozan yöresinde Cumhuriyet'in ilanından sonra yaşanan ağalar ve eşkıyalar çatışmasının tarihi boyutlarını ele alan Yurtsever'in bulduğu ve yazıya aktardığı bilgiler, Yaşar Kemal'in hayali olduğunu ileri sürdüğü görüşlerle taban tabana zıt düşünceler içeriyor.

Yaşar Kemal ve Cezmi Yurtsever, Kadirli'de doğmuş, yörenin sosyal olaylarının içinde bulunmuş, bilgileri derlemiş, yazıya aktarmış ve görüşlerini kamuoyuna sunmuş iki insan olarak biliniyor. Yaşar Kemal'in dünyaca tanınan ve Nobel'e aday gösterilen İnce Memed adlı kitabının tarihi ve sosyal yönlerini çözümleyen Yurtsever'in kitabında yer alan bilgiler, her iki yazar arasındaki fikir çatışmasının artarak süreceğini gösteriyor.

TARTIŞMANIN GEÇMİŞİ

Yaşar Kemal, romanında, Çukurova'da yaşanan ağalar ve eşkıyalar kavgasında İnce Memed adındaki eşkıyayı destan kahramanı olarak göstermiş, olayları bu çerçevede ele almıştı. Yurtsever ise Kadirli'de yaşanan ağalar ve eşkıyalar kavgasını yaşayan görgü tanıkları, tarihi belgeler ve olaylar esnasında fotoğraf çeken esrarengiz bir kişinin belgelerine ulaşarak, Yaşar Kemal'i kızdıran tartışmaları alevlendiren açıklamalarda bulunmuştu. Yurtsever, Yaşar Kemal'in aşiretinden Kürt Alo'nun muhbirliği sonucu İnce Memed'in Torosların Tuvaras yaylasında öldürüldüğü, mezarının Dikirli Köyü'nde olduğu, İnce Memed'in arkadaşı 31 eşkıyanın af vaadiyle Adana'ya getirilirken henüz bilinmeyen bir nedenle Kozan yakınlarında Tırmılhöyük'te kurşuna dizildiklerini açıklamış, kitabın kapağına koyduğu fotoğrafı da kanıt olarak sunmuştu. Yurtsever'e göre, Çukurovalı kitabı, Yaşar Kemal'in sırlarını açığa
çıkarıyor.

Çukurovalı kitabında İnce Memed olayının içyüzünün yanı sıra, Sabancı suikastı, Ermeni Davası, Devlet Bahçeli'nin kökenleri, Atatürk'ün gerçek doğum tarihi gibi güncel ve tarihi olaylara da yer veriliyor.
Sensizim5841
Sensizim5841
S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

Erkek
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Yarama10
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3

http://www.melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından Sensizim5841 Paz Eyl. 07, 2008 2:25 pm

Ziya Gökalp

Ziya Gökalp (1876-1924) öncelikle Türkiye'yi Sosyoloji ile tanıştıran kişiydi ve ateşli bir Türk Milliyetçisi olarak sosyolojiyi entellektüel bir temel oluşturmada esas aldı.

Mahallî,resmî bir gazetede mesul müdür bir memurun oğlu olan Mehmet Ziya (daha sonra Gökalp) Diyarbakır'da doğdu, orada laik okullara devam etti ve aynı zamanda islam hukukuna vakıf olan amcasından geleneksel islam ilimlerini öğrendi. 18 yaşında intihara teşebbüs etti. Yine de, bir sonraki yıl İstanbul'a gidebildi ve Baytar Mektebine (Veterinary College) kaydını yaptırdı.
Daha önce Jön Türklerin (Young Turks) fikirlerinden etkilenen Gökalp, 1985 yılında İstanbul'da gizli bir örgüt olan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin (Union and Progress) üyesi oldu. 1898'de tutuklandı; bir yıllık mahpusluk devresinden sonra bütün zamanını çalışmalarına adadığı doğduğu şehre sürgün edildi. O yıllarda Paris'te sürgünde olan Jön Türkler Fransız sosyolojisinden çok yoğun olarak etkilenmişti.İçlerinde Le Play hayranı olan Prens Sabahattin, Osmanlıların sadece sosyolojik çalışmalar yoluyla sosyal değişmeyi anlayabileceklerini daha sonra bu görüş Gökalp tarafından da desteklenmişti ve imparatorluğu bir arada tutan çeşitli unsurlar arasında uzlaşma sağlama yolunu bulabileceklerini (28 Ağustos, 1099 tarihli Peyman gazetesinin ilk sayısında) beyan etmişti.

Jön Türk devriminden sonra, 1908'de Gökalp İttihat ve Terakki Fırkası'nın Diyarbakır'daki temsilcisi oldu. Bir yıl sonra, fırkanın Selanik'teki merkez heyetine üye seçildi ve kendisine parti doktrinini anlatma ve genç insanları parti saflarına çekme görevi verildi. 1910 yılında Selanikte sosyoloji öğretimini esas alan bir göreve atandı. Türkiye'de ilk defa gerçekleşen böyle bir atamadan beş yıl sonra da İstanbul Üniversitesi'nde ilk sosyoloji profesörü oldu. O, İstanbul'u Türkiye'deki sosyoloji çalışmaları için bir merkez haline getirirken, bu faaliyeti 1919'a kadar Edebiyat Fakültesinde sürdürdü. 1. Dünya Savaşı sonrasında Malta'ya sürgüne gönderilen Gökalp, yürekli bir Atatürk taraftarı olarak 1921'de Diyarbekir'e geri döndü ve milli liderlere yol göstermek amacıyla sosyolojik makale serileri hazırladığı küçük mecmua'nın sorumlu müdürü oldu. 1922'de (Ministry of Public Deparmant of the Education) un Ankara'daki Kültürel Yayınlar Dairesine müdür olarak atandı ve orada ünlü eseri "Türkçülüğün Esasları" yayınlandı.
Gökalp Jön Türklerin gerçekleştireceği siyasi devrimin, iktisat aile, güzel sanatlar, ahlak ve hukuk gibi alanlarda "Yeni Hayat" ortaya çıkaracak sosyal bir devrimle tamamlanmaya ihtiyaç gösterdiğine inanmıştı. Yeni bir Türk medeniyeti sadece Türkiye'nin gerçek milli değerlerinin kazanılmasıyla yaratabilirdi. 1911'e kadar Gökalp, değerlerin hiçbir şey ifade etmediğine,"fikir-kuvvet"(idees forces)'un felsefesi öneme haiz olduğuna inanmıştı. Fakat 1912'den sonra Durkheim'in değerlerle ilgili yorumunu (collective represantations) kollektif temsiller olarak kabul etti. (Gökalp, Durkheim'i en önemli sosyolog ve sosyolojinin kurucusu olarak düşünüyordu.)

Gökalp'e göre tam olarak ifade edildiklerinde idealler olarak adlandırılan kollektif temsiller (collective reprasantations). kollektif şuurdaki gerçeklerdir. Değerlerin tek kaynağı toplumun kendisidir, ve bireylerce elde edilen kollektif duygu ve bilgi birikimi kollektif şuuru oluşturur. (1911-1923) 1959, s.62-64)

Balkan savaşı yenilgisinden sonra, Türkiye için kritik bir dönem başladı. Reformlar üzerindeki tartışmalara İslâmcılık, Batıcılık ve Türkçülük arasındaki çatışmalar öncülük etti. 1912'de İstanbul'a gelen Gökalp, bu çatışmaların daha geniş bir bakışla ele alınarak, giderilmesi gerektiğini hissetti. Gökalp, insanın her biri kendi değer sistemine sahip olan kültür gruplarının ve evrensel kabul ve kültürel yayılma kaabiliyeti olan kural ve tekniklerin bileşimi olduğunu tartıştı. ([1911-1923] 1959, s.97-101) Türklerin aynı anda; Türk Milletine, İslâm ümmetine ve Avrupa medeniyetine ait olduğu sosyolojik bir vakaydı. (Gökalp [1911-1923] 1959, s.71-76; Heyd 1950, s. 149-15]) Gökalp, milliyetçiliğin, modern çağın en güçlü ideali, milletlerin ise, kültür grupları skalasında en üst seviyede gelişmemiş türler olduğunu, yoğunluğu gittikçe artan bir şekilde vurguladı. Millet kavramı içinde, Türk kültürünü, İslâmı ve Batı teknolojisini bir araya getirmenin mümkün olduğunu düşündü. Gökalp, daha sonra, kollektif temsilleri millî âdetlerle bir tutma gerektiği noktasına geldi ve ......" bir milletin kültürünü ait olduğu medeniyetten ayırma çalışmaları yapan disipline kültürel sosyoloji adı verildiğini" öne sürdü. ([1911-1923] 1959, s.172-173)

Bir sosyoloğun görevinin millî kültür unsurlarını ortaya çıkarmak (keşfetmek) olduğu inancını takiben, Türk ailesinin evrimi ile (pre-islamic) İslâm-öncesi Türk dini ve devlet üzerine bir dizi çalışmaya girişti. Gökalp'ın modernleşmiş islâm düşüncesine ait teorisi ilahi kaynaklı olmasından ziyade, sosyal kaynaklı uzlaşma dayanan ve bundan dolayı seküler değişimi parelel olarak değişebilen İslamın kurallarının bir kısmına yönelikti. ([1911-1923]1959, s.193-196) Bir devletin seküler olması gerektiğine inanmıştı ve eğitim ve ekonominin millî olması gerektiğinin ısrarlı savunucusuydu. Eğitim ve ve hukuku sekülerleştirme ve kadınlar için eşit haklar teklif etme üzerindeki programları kısmen 1917 - 1918 yıllarında uygulamaya konuldu.

Gökalp üzerindeki fikirler ikiye ayrılır. Gökalp, bizzat kendisi, çalışmalarını özgün hale getiren şeyin, Durkheim'ın sosyolojik metodu üzerindeki denemelerini Türk medeniyetine uygulamak olduğunu düşünüyordu. Destekleyicileri ise; onun kültür ve millet yapısı üzerindeki kavramsallaştırmalarının özgün olduğu ve çalışmalarının, Durkheim geleneğindeki bilimsel sosyolojiyi temsil ettiği konusunda hemfikirdiler; ayrıca, muhalifleri, Gökalp'ın baskın kollektivist fikirlerle, dogmatik tümden ve gelimci bir zihin yapısına sahip olduğunu vurgularlar. Bunların ötesinde, Gökalp, ateşli bir milliyetçiydi ve öğretilerinin Türkiye'nin modernleşmesi yolunda fikrî bir kaynak sağladığına şüphe yoktur.

Gökalp'ın çalışmalarındaki tarihî kavramlar için bakınız. İSLAM,NATİONALISM; PAN MOVEMENTS; ve DURKHEIM; LE PLAY'ın biyografileri..

ESERLERİ
(1911-1923) 1959 Turkish Nationalism and Western Civilization: Selected Essays, Translated and edited with an introduction by Niyazi Berkes. New York: Columbia Univ. Press.
(1923) 1940 Türkçülüğün Esasları ("Foundations of Turkism") İstanbul: Arkadaş Matbaası. Külliyat. 2 bölüm Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1952-1965. bölüm 1: Şiirler ve halk masalları bölüm 2: Ziya Gökalp'ın mektupları. Ziya Gökalp'ın ilk yazı hayatı, 1894-1909: Doğumu'nun 80. yıldönümü münasebetiyle. İstanbul: Diyarbakırı Tanıtma Derneği 1956.

HAKKINDA YAZILANLAR

HEYD, URIEL 1950, Foundations of Turkish Natıonalism: The Life and Teachings of Ziya Gökalp. London. Luzac.
TÜTENGIL, CAVIT O. 1949 Ziya Gökalp Hakkında bir bibliyografya denemesi, İstanbul: Berksoy Matbaası .ÜLKEN, HİLMİ ZİYA Ziya Gökalp. İstanbul: Kanaat Kitabevi (yayın tarihi tesbit edilemedi) ZİYA AL-DİN , FAKHRİ 1935 Ziya Gökalp, sa vie et sa sociologie: Essai sur l'inftuece de la sociologie française en Turquie. Nancy (France): Berger-Levrault.


Ziya Gökalp
Bir Fikir Adamının Romanı
Mehmet Emin Erişirgil
Remzi Kitabevi / Büyük Fikir Kitapları Dizisi
Ziya Gökalp: Bir Fikir Adamının Romanı (1951), Mehmet Emin Erişirgil'in kişisel gözlemlerine dayanan en ilginç kitaplarından biridir. Yazar bu incelemesinde, bir bölümü kendi yaşadığı olayları, yılların birikimi ile değerlendirilmiş ve Türkiye da yeni bir dönemin başladığı yıllarda yayınlamıştır
Sensizim5841
Sensizim5841
S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

S-E-N-S-İ-Z-İ-M-5-8-4-1

Erkek
Meslek : Webmaster ( Akcan Elektronik )
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Yarama10
Mesaj Sayısı : 870
Başarı Puanı : 212
Rap : 30

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük: Max.3

http://www.melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Empty Geri: Yazarlarin Biyografileri

Mesaj tarafından LeLisH Çarş. Eyl. 10, 2008 6:34 pm

paylaşım ıcın teşekkürler...
LeLisH
LeLisH
| aşKın -Ti haLi |
|  aşKın -Ti haLi  |

Kadın
Meslek : öqRen-ci öqRendin mi?
Ruh Hali : Yazarlarin Biyografileri - Sayfa 7 Melek10
Mesaj Sayısı : 1504
Başarı Puanı : 141
Rap : 17

Kişi sayfası
Başarı Puanı, Seviye, Güçlülük:

https://melegim.forum.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

7 sayfadaki 7 sayfası Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz